11. yüzyılın bitimine kadar Doğu Roma (Bizans)
egemenliğinde kalan; savaşlar, din kavgaları ve
saldırılara rağmen görkemli bir yaşama tanıklık eden
Roma dönemi Ancyra’sı maddi kültür zenginliğini
uzun yıllar cömertçe sergiler. 16. yüzyıldan itibaren
yün ve kumaş pazarıyla ünlenen Ankara, Avrupalı
seyyahların da ilgisini çekmeye başlar. Ankara’yı ziyaret
eden farklı mesleklere sahip bu yabancı seyyahların
gözlemleri, kitap, gravür, plan ve çizimlerinden oluşan
çok önemli bir arşivin günümüze kadar ulaşmasına
olanak sağlamış; Ankara tarihi ve arkeolojisine önemli
katkılarda bulunmuştur. Bu arşivlerden elde edilen
bilgiler, artık yerinde olmayan Roma dönemi Ankara
eserleri hakkında fikir sahibi olmamıza yardımcı olur.
Tournefort, William Francis Ainsworth, William John
Hamilton, Vital Cuinet, Charles Texier, Georges Perrot
gibi birçok seyyah, şehirdeki hemen hemen her
avluda güzel sütun başlıkları, kapı girişlerinde yazıtlar,
ev duvarlarında sunaklar, heykeller bulunduğuna ve
bunların o dönemde başka işlevler için kullanıldığına
değinmiştir. Şehirdeki yazıt ve devşirme malzemenin
zenginliğinden bir hayli etkilenen bu seyyahlar Roma
ve Bizans dönemi Ankarası’nın Anadolu’nun diğer
kentlerine nazaran daha zengin olduğunu vurgulamış
ve bu nedenle hemen hepsi, Roma döneminde
Ankara’nın çok önemli bir merkez olduğunu belirtmiştir.
Amerikalı yazar ve ressam Henry John van Lennep
“Antik döneme ait sanata ve görkeme her adımda
rastlanan bu şehir, zenginlik açısından şimdiye kadar bu
ülkede ziyaret ettiğim şehirler içinde istisnadır. Fakat
sadece parçalardan oluşmaktadır ve zamanın yıkıcı
etkilerine hiçbir yapısı dayanamamıştır.”* cümleleriyle
güzel Ancyra’nın önemini bize bir kez daha hatırlatır.
Texier’in yazıtlardan elde ederek aktardıkları ise
geçmişin kalıntılarını diriltir ve gözlerimizin önüne
ihtişamlı bir şehir getirir. Hipodromu, gymnasiumu,
hamamları, su kemerleri, tiyatrosu ve birçok tapınağı ile
antik çağ ve ortaçağ Ankara’sı zihnimizde ete kemiğe
bürünür.
Tarihin tozlu sayfalarında kalmış mimari ögelerin
yanında bugün izlerini sürebileceğimiz “Yazıtlar
Kraliçesi” diye nam salan Augustus Tapınağı, Roma
Hamamı ve Sütunlu Yol, Balgat’ta bulunan Doğu
Roma mezarlığı, St. Clement Kilisesi, Bent Deresi’ndeki
Antik Roma tiyatrosu, Roma İmparatoru Julianus
Apostata’nın şehri ziyareti anısına dikilmiş Julianus
Sütunu (Belkız Minaresi) gibi kalıntılar, meraklıların
ziyaretini beklemektedir.
*Van Lennep, H. J. (1870). Thirty years missionary in Turkey, Volume II. London: John Murray. s.175
11