TARİH
İstanbul’dan bile eski tarihi ile meraklı gözlere
antik dünyanın kapılarını aralayan, meraklı
kulaklara antik masallar fısıldayan ve çoğu
zaman “Gri Kent” yakıştırmasına rağmen
keşfedilecek nice güzellikler barındıran
Ankara, Roma İmparatorluğu zamanında
bir altın şehirdi. İzleri Paleolitik Çağ’a kadar
uzanan kent, kimlere kucak açmamıştı ki?
Hitit Devri Ankara’sı ile ilgili bilgiler sınırlı olsa
da şehir, MÖ 10. yüzyıldan itibaren Frigyalılar,
Kimmerler, Lidyalılar, Persler ve Makedonlar’ı
ağırlamış; MÖ 3. yüzyılda Orta Anadolu’ya
yerleşen Keltler (Galatlar) ile birlikte 250 yıl
sürecek bir Kelt hikâyesinin başkahramanı
olmuştu. Ancak geçmişteki en parlak
dönemleri Roma İmparatoru Augustus’un
ayak seslerinin duyulmasıyla başlayacaktı.
MÖ 189’da Galatların egemenliği son bulmuş
ve İmparator Augustus Ankara’yı MÖ 25’te
Roma İmparatorluğu’na bağlamıştı.
Böylece Ankara yaklaşık 600 yıl sürecek
8
uzun, şaşalı ama aynı zamanda sancılı
bir başka hikâyeye ev sahipliği yapacaktı.
Artık o, başlangıçta Galatlı prensler, daha
sonraları kudretli Roma İmparatorları
tarafından yönetilecek olan bir başkentti.
Roma eyaleti haline gelen Galatya’nın
başkenti Ancyra! Diğer Galatyan şehirleri ile
kıyaslandığında büyük bir metropol halini
alması, Orta Anadolu’daki en önemli ticaret
ve yönetim merkezine dönüşmesi elbette
çağlar boyunca sahip olduğu stratejik
konumundan kaynaklanmakta idi. İşte tam
da bu nedenle Roma İmparatorluğu, askeri
ve ticari yolların kesiştiği noktada bulunan,
yüzlerce yıldır talipleri hiç eksik olmayan,
Anadolu’nun kalbindeki bu şehre gereken
ihtimamı göstermeyi ihmal etmemişti.
Yapılan imar faaliyetleri ile altyapı çalışmaları
tamamlanmış; Elmadağ’dan taş borularla su
getirilmiş; yeni yollar yapılmış ve diğer Roma
kentlerinde olduğu gibi 12 semte bölünen
kent görkemli yapılarla donatılmıştı.