42
gayret gösteren Batı dünyası, birçok problemini çözmeyi başardı. Artık yüzyıllar boyunca boyun eğdikleri
Doğu’ya boyun eğdirmişlerdi. Doğu toplumları ise bu
geri düşüşü 18.y.y.’ın ortalarına kadar kabul etmediler.
Bir vakitler nizâm verdiği Batı toplumunun yükselişi
karşısında anlaşılabilir bir şekilde “batının değerlerinin toptan reddi” telakkîsi zuhûr etti. Bu reddediş ne
yazık ki “yeterli temeller üzerine oturmuş ilmî bir reddiye” olmaktan uzak son derece hamâsi bir reddedişti.
Bu reddetme süreci çok katı bir mukâvemetin doğmasına sebebiyet verdi. Zamanla bu mukâvemet kırıldı
ve Doğu, Batı’nın önderliğini kabul etti. Daha sonra
ne mi oldu? Doğu, Batı’dan teoriler ithâl etmeye başladı. Bu ithâlât -ne yazık ki- “devşirme faaliyeti” ıskalanarak yapıldığı içindir ki Doğu halklarında fikrî
buhrâna/kişilik bunalımına yol açtı. Teorileri halka
göre değil halkı teorilere göre oluşturmaya kalkan
Doğu toplumlarında, büyük ölçekli çözülmeler ve
problemler baş gösterdi. Hiç şüphesiz bu çözülme ve
problemlerin birçok sebebi vardı. Biz bu yazıda son
yılların “tartışılmaz doğrusu” demokrasi üzerinde durmak istiyoruz.
Yukarıda bildiğimiz kadarıyla ve özetleyerek
arz etmeye çalıştığımız Batı’nın diriliş devrinde öne
çıkan bir kaç anahtar kelime var. Birincisi Hümanizm
ikincisi ise Demokrasi. Dilerseniz ikinci kavramın ortaya çıkmasını sağlayan ilk kavramdan başlayalım.
Çoğunuzun mâlûmu olduğu üzere Hümanizm kavramı
“insân merkezli” bir akım olarak evvela antik dünyada
zuhûr etmişti. O devrin meşhûr filozoflarından Protogoras tarafından “Her şeyin ölçüsü inşandır” diye formalize edilen hümanizm, XIX. asırda Alman tarihçiler
tarafından farklı bir forma sokuldu. Aslında 19.y.y.’a
kadar hümanizm kelimesinden insanların ne anladığını
veya neyi kastettikleri tam olarak bilmiyoruz. Günümüzde ise bu kavram öylesine zengin bir anlam yelpâzesine sahiptir ki eskisine nazaran daha anlaşılır
olduğu izlenimi uyandırsa da aslında son derece girift
ve anlaşılmaz bir haldedir. Örneğin 1930’larda yapılan
bir araştırma, Yeni hümanizma, Hristiyan hümanizması, saf hümanizma, hatta teknik ve bilimsel hümanizma gibi tanımların varlığını ortaya koymuştur.
Daha sonraki devirlerde ise Gorki Hümanizması, Petrarca Hümanizması, Marx Hümanizması gibi tanımlar
ortaya atılmış ve bu tanımlar günümüzde de çoğalmaya devam etmektedir. Hûlâsâ günümüzde herkesin
diline pelesenk olmuş bu meşhûr -ve bir o kadar da
meşûm- hümanizm veya hümanizma terimleri aslında
o kadar da tek düze indirgenecek bir kavram değildir.
Ama her ne olursa olsun Protogoras’ın tanımı hüma-
nizmanın temel taşıdır. Biz Protogoras’ın tanımının
yanında bir de Augustin Renaudet’nin tanımını paylaşmak istiyoruz. Toskana ve Avrupa hümanizma tarihçisi Renaudet hümanizmayı şöyle târif ediyor;
“Hümanizma adı altı