Tan Yeri I. Yaz Sayısı | Page 28

24 kalkan bayrak bir daha inmedi ve küçük “çekirdekler”de de olsa, Azerbaycan’da ve Türkiye’de, “yüksek ve milli kültür”, lümpenlik kıskacında olmayan bir milliyetçi medeniyet tasavvuru varsa, bunlar sayesindedir. Bir rejimin değişmesi esasen çok önemli değildir ancak, bu günler, milliyetçilerin bugünü için dersler ihtiva ediyor. Ancak şunu da unutmamak lazım: Azerbaycan deneyi, dış müdahale (Rus işgali) ile sekteye uğradı. Atatürk-Türkiye deneyi, görece daha başarılıysa (dediğim gibi, “cepler” oluşturmuştur toplumsal yapıda) da, başarabileceği ya da hedeflediğinden çok daha azını başardı. Sebebi, bu “şehirliliği” yaratamaması, ya da yanlış yaratmaya çalışmasıydı. Demokrasilerin “kitabına uygun sömürü” olmaması için lazım demiştik; Türkiye’de siyasi partilerin oy isteme ve iktidara gelme yollarına bakarsanız, şehirliliğin neden gerekli olduğunu görmüş olursunuz. Özelliklerini sıralamaya çalıştığım “şehirli kültür”ü edinmiş bir toplum elbette “bütün sorularından azade” hale gelemez; ancak sorunları çözme yeteneği daha yüksektir, daha etkindir. Türkiye’de olduğu gibi, olan üç beş kazanımını da muhteris ve sömürücü politikacıların elinde kurban etmez, trajikomik manzaralara yaptırım gücünü haiz ve anlamlı tepkiler verir. Bu şehirliliği yaratmak için Türklerin yeterli “malzeme”ye sahip olduklarına inanıyorum, tek sorun, İslamcılık ve temelsiz, öze-derine inemeyen yarı-politik kuramlar eliyle kısır bir düşünce tarzına mahkûm edilmektir. Türkiye’de “köyden kente göçenler”in şehrin kültürünü kazanmasını ya da kendi şehirliliğini yaratmasını engelleyenler, “ne köylü ne şehirli” bu sınıfın kısa vadeli politik-ticari hesaplarda onlara sağladığı faydadan beslenenler ya da sorunlara çözüm ararken “yanlış bilinçlilik” sebebiyle toplumsal dinamiklerin ve sorunların ardında bir takım “özel ve öznel” meselelerin yattığını zannedenlerdir. Bu zincir kırılırsa, tarihinde döneminin koşullarına göre defalarca yüksek kültür yaratma tecrübesi bulunan Türkler, topyekün “yeni” bir “modernite” ya da “medeniyet tasavvuru” ile ortaya çıkabilirler. Tarihin bu devrinde, “kültürel etki”, aydın ve politik toplulukların uhdesindedir; dolayısıyla halkın bir hastalık elinde yozlaşmış olması bir engel değil, yeter ki aydın felsefi ve bilimsel düzlemde “yeterli ve etkin” olsun, bunun “politik-yaşama yönelik-kurumsal” yansımalarının olmasının da peşine düşsün (devrimci-eylemci olsun). Fırat Kargıoğlu Bey’in alıntıladığı şekliyle o itiraf: “…Gençlerin bazen ekonomik yönü gereğinden fazla vurgulamalarında suç bir dereceye kadar Marx’ın ve benim. Bu temel ilke üzerinde ısrarla durmaya mecburduk, çünkü karşımızdakiler bunu inkâr ediyordu ve karşılıklı etkilemede rol oynayan öğelerin hakkını vermemize ne zaman, ne yer, ne de fırsat vardı… Ne yazık ki insanlar çoğu kere bir kuramı anladıklarını ve ana ilkelerini kavrar kavramaz (o da her zaman değil) kuramı uygulayabileceklerini sanırlar. Son zamanlardaki birçok marxsisti de bu suçlamanın dışında tutmayacağım, çünkü onlar da harika zırvalar yumurtladılar.” (Friedrich Engels, John Block’a yazdığı 21 eylül 1890 tarihli mektuptan.) 1