Tan Yeri I. Yaz Sayısı | Page 24

20 ancak Osmanlı’nın kuru bir kabuktan, muhafazakâr uzak durmak, konumunu bu muhafazakârlığın prenbir topluluktan öte bir şey olmadığı çağda sağlam bir siplerine göre belirlemek, hiçbir şeye “a priori” anlam yüklememek, meseleleri akıl, bilim ve vicdan üçgeşair göremeyiz. ninde ele almaktır. Bir de bunun yanında, bu haliyle muhafazaSözgelimi, kültürel hazinesinde “Kün tuğ bolkârlığın bilimsel bir çelişkisi de var. Heisenberg’in belirsizlik ilkesi gibi: Bir elektronun yeri ve hızını gıl kök kurıkan” (Oğuz Kağan’ın duasından bir dize. aynı anda tespit edemezsiniz, siz tespit ettiğinizde “Güneş tuğ olsun, gök çadır”) gibi müthiş bir söz olan elektron çoktan oradan ayrılmış olacaktır. Toplumsal bir Türkçü, Türklerin dünyadan tecrit edilmesi gibi meseleler de böyle; siz bir “tanım”a ulaştığınız anda aptalca bir şeyi savunamaz. Yüzyıllar öncesinden bir bile toplum evriliyor ve değişiyordur, kuru kuruya “evrensellik arayışı”na işaret eden bu cevher, “geriye muhafazakârlık yapmak sanallıktan başka bir şey ge- evrim”le kimi milliyetçilerde gözlemlediğimiz tecritçilik ve dar kafalılığa dönüşmüş, üzülmemek elde tirmez. değil. Öyleyse, bütün bunlardan hareketle (ki olYine bir Türkçü, “başsız börk bolmas, Tatsız dukça yüzeysel değindim, bu noktaya gelene kadar tutulması gereken yol uzunca bir fikir mesaisini be- Türk bolmas” (Başsız börk, Acemsiz Türk olmaz) söraberinde getirecektir.) diyebiliriz ki, muhafazakârlık zünün, Türklerin de, her millet gibi zayıf yönlerinin bize İslamcıların anlattığı aptalca şey değildir. İngiliz olduğu ve bu eksikliği başka milletlerle, Türk’ün tipi m ZY