SözŞehri 3. Sayı Apr. 2016 | Page 59

HİKAYE ameliyatlarında refakatçısı olmadığı için, diğer hastaların yakınlarının yardım elleri uzanır. Hatta 92 yılında Ankara’da olduğu bir ameliyat sonrası yanında ki hastanın yakını, genç bir bey, geleni gideni olmayan bu hastaya ‘’abla, sen burda yalnız değilsin, sana ben bakacağım’’, eşine de ‘’ne dersen de, bu ablayı eve getireceğim’’ der. Ameliyattan çıkan Bedriye Abla, kalacağı misafirhaneye iki büklüm tek başına gider. Karşısında babasını bulur. Kızını o halde görünce Mustafa Bey yere yığılır. ‘’Kızım, sen bu halde tek başına mı kaldın, sen de benim gibi kanser illetine mi tutulacaktın’’ der ve gözyaşlarına hâkim olamaz. Az bir zaman sonra kendisini evine götürmek isteyen bey gelir eşiyle. ‘’Hazırlan Bedriye Abla, seni bizim eve götürmeye geldim’’ der. Baba Mustafa Bey tedirgin olur. ‘’Bu insanlar da kim yavrum, nasıl güveniriz’’ diye itiraz eder önce. O beyin kartını göstermesi ve kendini tanıtması sonucu iyi niyetini anlar ve biraz da çaresizlikten, mecburiyetten kabul eder. Altı ay misafir ederler, hiç tanımadıkları Sivaslı hastayı. Ondan sonra hiç görüşmezler bu iyiliksever çift ile. Onlar bilmezler belki ama hâlâ dualarındadırlar Bedriye Ablanın. dönem Halk Eğitim Merkezi’nde nakış hocası olan Emine Birnur Karaca’nın da dikkatini çeker. 94 yılında birlikte çalışmaya başlarlar. Türkiye’nin kara önlükten, her okula özel, formaya geçiş sürecinde birlikte çalışırlar ‘’hocam’’ dediği Emine Hanım’la. Senin derdin dert midir, Benim derdim yanında? Hiç kimsede gördün mü, Böyle dert hayatında? 94’te annesi felç olur. Vefatına kadar kendisi gibi hiç evlenmemiş olan ablasıyla birlikte bakar annesine. Doktorunun ‘’ağır kaldırmayacaksın, çok fazla yorulmayacaksın’’ uyarılarına rağmen, felçli olan annesinin her türlü bakımını yapar. Annesi Anşe Hanım, zamanında 10 çocuğunu büyütürken aynı zamanda mahallesine, sokağına da duyarlılık gösteren bir hanımdır. Kimde ne yoksa kendinde olanı paylaşan, ev alana, ev taşıyana, evlenene, kız kaçırana herkesten önce el atan bir hayırseverdir. Çocuklarını sabırla büyütür, yaş ilerleyip işlerini yapamaz hale gelince ‘’bu eller neler yapmadı, kimleri büyütmedi, kimlere yardım etmedi’’ diye hayıflanırmış koca çınar. Evlatlarına ‘’sabredin, mutlaka karşılığını bulursunuz’’ diye nasihat eder. Zaten bunca fedakârlık ve 10 çocuk sabır denen katık olmazsa yürekte, nasıl dayanılır, direnilir ve büyütülür ki hayat denen çetin sınavda. Anne hayat verendir, can suyudur, dayanılacak dağdır evlat için. Hayır duasını aldığı anneciğini de kaybeder 2005’te. Sanki onun için söylenmiştir bu şarkı. Baba-kız birlikte mücadele verirken bu elim hastalığa, babasını 93 yılında kaybeder. Hastane yollarında iyice yalnız kalmıştır. Yine de ‘’Allah kerimdir’’ der. Hastaneye gittiği o uzun süreçte doktorlar yardım isterler kendisinden. Hastalığı karşısında ümitsizliğe düşen hastaları Bedriye Abla ile tanıştırırlar. Zira bunca ameliyat ve yine, yeniden konulan kanser teşhisleri hayattan koparamaz onu. Hastayım diye eve kapanmaz. Çeşitli kurslara gider. Tuttuğunu koparan, azimli bir kişiliğe sahiptir. Zaten bu özelliği nedeniyle o Çeşitli işlerde çalışan Bedriye Abla’nın karşısına her zaman iyi insanlar çıkmaz. Çoğu zaman emeğinin karşılığını alamadığı gibi, borç isteyen patronlarına verdiği paralarını dahi alamaz. Ama o, para kazanmak zorundadır tedavi olabilmek için. Ve 2000 yılında ilk dükkânını Eski Kale Mahallesi muhtarlığının yanında açar. Biraz borçharç kurar kendi tezgâhını. Esnaf tarafından o kadar sevilir ki çoğu zaman işlere yetişemez. Bu gün usta olan çok genç yetiştirir. Dükkânının olduğu yerler yıkılınca, 2005 yılında halen çalışmakta olduğu Çolpan İş Merkezi’nde ki dükkânını açar. Bedriye Abla her sabah saat yedi gibi açar ekmek teknesini. İş merkezine ilk gelen esnafta odur. Bir simit, bir çay eşlik eder günün ilk saatlerinde ona. Çalışmazsa duracağını, esas o zaman yıkılacağını düşünür. Zaten arkadaşlar arasında atom karınca olarak anılır. Saatler gece 11’i gösterdiğinde kilitler işinin kapısını, dertlerini, sıkıntılarını. Ve birlikte