HİKAYE
ameliyatlarında refakatçısı olmadığı
için, diğer hastaların yakınlarının yardım elleri uzanır. Hatta 92 yılında Ankara’da olduğu bir ameliyat sonrası
yanında ki hastanın yakını, genç bir
bey, geleni gideni olmayan bu hastaya
‘’abla, sen burda yalnız değilsin, sana
ben bakacağım’’, eşine de ‘’ne dersen
de, bu ablayı eve getireceğim’’ der.
Ameliyattan çıkan Bedriye Abla, kalacağı misafirhaneye iki büklüm tek başına gider. Karşısında babasını bulur.
Kızını o halde görünce Mustafa Bey
yere yığılır. ‘’Kızım, sen bu halde tek
başına mı kaldın, sen de benim gibi
kanser illetine mi tutulacaktın’’ der ve
gözyaşlarına hâkim olamaz. Az bir zaman sonra kendisini evine götürmek
isteyen bey gelir eşiyle. ‘’Hazırlan Bedriye Abla, seni bizim eve götürmeye
geldim’’ der. Baba Mustafa Bey tedirgin olur. ‘’Bu insanlar da kim yavrum,
nasıl güveniriz’’ diye itiraz eder önce.
O beyin kartını göstermesi ve kendini
tanıtması sonucu iyi niyetini anlar ve
biraz da çaresizlikten, mecburiyetten
kabul eder. Altı ay misafir ederler, hiç
tanımadıkları Sivaslı hastayı. Ondan
sonra hiç görüşmezler bu iyiliksever
çift ile. Onlar bilmezler belki ama hâlâ
dualarındadırlar Bedriye Ablanın.
dönem Halk Eğitim Merkezi’nde nakış
hocası olan Emine Birnur Karaca’nın
da dikkatini çeker. 94 yılında birlikte
çalışmaya başlarlar. Türkiye’nin kara
önlükten, her okula özel, formaya
geçiş sürecinde birlikte çalışırlar ‘’hocam’’ dediği Emine Hanım’la.
Senin derdin dert midir, Benim derdim yanında? Hiç kimsede gördün mü,
Böyle dert hayatında?
94’te annesi felç olur. Vefatına kadar
kendisi gibi hiç evlenmemiş olan ablasıyla birlikte bakar annesine. Doktorunun ‘’ağır kaldırmayacaksın, çok
fazla yorulmayacaksın’’ uyarılarına
rağmen, felçli olan annesinin her türlü
bakımını yapar. Annesi Anşe Hanım,
zamanında 10 çocuğunu büyütürken
aynı zamanda mahallesine, sokağına
da duyarlılık gösteren bir hanımdır.
Kimde ne yoksa kendinde olanı paylaşan, ev alana, ev taşıyana, evlenene,
kız kaçırana herkesten önce el atan
bir hayırseverdir. Çocuklarını sabırla
büyütür, yaş ilerleyip işlerini yapamaz
hale gelince ‘’bu eller neler yapmadı,
kimleri büyütmedi, kimlere yardım
etmedi’’ diye hayıflanırmış koca çınar.
Evlatlarına ‘’sabredin, mutlaka karşılığını bulursunuz’’ diye nasihat eder.
Zaten bunca fedakârlık ve 10 çocuk
sabır denen katık olmazsa yürekte,
nasıl dayanılır, direnilir ve büyütülür
ki hayat denen çetin sınavda. Anne
hayat verendir, can suyudur, dayanılacak dağdır evlat için. Hayır duasını
aldığı anneciğini de kaybeder 2005’te.
Sanki onun için söylenmiştir bu şarkı.
Baba-kız birlikte mücadele verirken
bu elim hastalığa, babasını 93 yılında
kaybeder. Hastane yollarında iyice yalnız kalmıştır. Yine de ‘’Allah kerimdir’’
der. Hastaneye gittiği o uzun süreçte
doktorlar yardım isterler kendisinden.
Hastalığı karşısında ümitsizliğe düşen
hastaları Bedriye Abla ile tanıştırırlar.
Zira bunca ameliyat ve yine, yeniden
konulan kanser teşhisleri hayattan
koparamaz onu. Hastayım diye eve
kapanmaz. Çeşitli kurslara gider. Tuttuğunu koparan, azimli bir kişiliğe
sahiptir. Zaten bu özelliği nedeniyle o
Çeşitli işlerde çalışan Bedriye Abla’nın
karşısına her zaman iyi insanlar çıkmaz. Çoğu zaman emeğinin karşılığını
alamadığı gibi, borç isteyen patronlarına verdiği paralarını dahi alamaz.
Ama o, para kazanmak zorundadır
tedavi olabilmek için. Ve 2000 yılında
ilk dükkânını Eski Kale Mahallesi muhtarlığının yanında açar. Biraz borçharç kurar kendi tezgâhını. Esnaf tarafından o kadar sevilir ki çoğu zaman
işlere yetişemez. Bu gün usta olan çok
genç yetiştirir. Dükkânının olduğu yerler yıkılınca, 2005 yılında halen çalışmakta olduğu Çolpan İş Merkezi’nde
ki dükkânını açar. Bedriye Abla her sabah saat yedi gibi açar ekmek teknesini. İş merkezine ilk gelen esnafta odur.
Bir simit, bir çay eşlik eder günün ilk
saatlerinde ona. Çalışmazsa duracağını, esas o zaman yıkılacağını düşünür. Zaten arkadaşlar arasında atom
karınca olarak anılır. Saatler gece 11’i
gösterdiğinde kilitler işinin kapısını,
dertlerini, sıkıntılarını. Ve birlikte