SözŞehri 3. Sayı Apr. 2016 | Page 35

DOSYA EMRE BOSTANCIOĞLU “ Bir ağaca tırmanmanın ne demek olduğu bilmeyen, toprakla, çamurla, suyla oynamamış, çimlerin üzerinde yuvarlanmamış steril çocuklarımız var. Onlar hamuru, özel paketlenmiş oyun hamuru olarak biliyorlar sadece. Sözüm ona parmak kaslarının ve hayal dünyasının gelişmesini bu hamurlardan bekliyoruz.’Koşma yavrum, dokunma çocuğum, yapma evladım’ komutlarıyla robot gibi büyütmeye çalıştığımız çocuklarımız bir bakıyoruz ki garip garip davranıyorlar. Doktor doktor geziyoruz ya da psikologlara taşınmaya başlıyoruz. Her şeyi ama her şeyi onlar için yapıyoruz, hiçbir eksikleri yok, bu çocukların nesi var diye kara kara düşünüyoruz. Soru baştan yanlış zaten, nesi var değil, nesi yok bu çocukların? Paylaşma, yardımlaşma, sevgi, saygı, hoşgörü, bir olmak, birlik olmak, adaletli olmak gibi değerlerimizi, mahallelerimizde görerek yaşayarak kazanırdık. Kuşaktan kuşağa yaşanarak aktarılan bu değerleri, örnek alarak öğrenen, gördüğünü yapan çocuklarımıza günümüzde kazandırmakta çok zorlanıyoruz. Çünkü çocuklarımız, gençlerimiz maalesef bu kültürden uzak, korunaklı sitelerde yaşıyor, dev alışveriş merkezlerinde, internet başında vakit geçiriyorlar. İnsanların birbirine yabancılaştığı hatta birbirinden korktuğu bir zamanda sanal ortamlarda bulmaya çalıştığımız o sıcaklık evlerimizi, kalplerimizi, sofralarımızı terk edip gitti. Zengin dünyalarını, oyun alanlarını ve imkânlarını sınırlandırdığımız çocuklarımız yaşadıkları boşluğu sosyal medya ortamlarında doldurmaya çalışıyor. Bizim kazandıramadıklarımızı sosyal ağlarda, sanal arkadaşlıklarla gidermeye çalışan, sanal oyunlarla hırs yumağı haline gelen çocuklarımıza söyleyecek sözümüz yok maalesef… Bir ağaca tırmanmanın ne demek olduğu bilmeyen, toprakla, çamurla, suyla oynamamış, çimlerin üzerinde yuvarlanmamış steril çocuklarımız var. Onlar hamuru, özel paketlenmiş oyun hamuru olarak biliyorlar sadece. Sözüm ona parmak kaslarının ve hayal dünyasının gelişmesini bu hamurlardan bekliyoruz.’Koşma yavrum, dokunma çocuğum, yapma evladım’ komutlarıyla robot gibi büyütmeye çalıştığımız çocuklarımız bir bakıyoruz ki garip garip davranıyorlar. Doktor doktor geziyoruz ya da psikologlara taşınmaya başlıyoruz. Her şeyi ama her şeyi onlar için yapıyoruz, hiçbir eksikleri yok, bu çocukların nesi var diye kara kara düşünüyoruz. Soru baştan yanlış zaten, nesi var değil, nesi yok bu çocukların? Arkadaşları yok, komşu teyzeleri ya da amcaları yok, ablaları ağabeyleri yok, enerjilerini akıtacakları sokaklar, yakan toplar, saklambaçlar, seksekler yok. Kör ebeler yok, misketler yok. Peki, bizim elimizde ne var? Hiperaktif, dikkat eksikliği yaşayan, uyum ve davranış bozukluğu teşhisiyle hastane hastane gezdiğimiz çocuklarımız var. Çocuk olduğunu bile bilmeyen çocuklar, onların çocukluklarını yaşamalarına izin vermeyen anne babalar var. Rüzgâr esse hasta olan, ateşler içinde yanan sevgili çocuklarımız var. Mahallesi olmayan ve mahallesiyle birlikte kültürünü de yok etmiş bir milletin yalnız insancıklarıyız… Yok ettiklerimizin yerine ne koyduk ki, onlara sitem edelim? Sümeyra GEÇİLİ Psikolojik Danışman Yararlanılan Kaynaklar; DUYGULU Serap; Gelişim Akademisi-Mahalle Kültürü EKİM - KASIM - ARALIK 2015 33