DOSYA
EMRE BOSTANCIOĞLU
“
Bir ağaca tırmanmanın
ne demek olduğu
bilmeyen, toprakla,
çamurla, suyla
oynamamış,
çimlerin üzerinde
yuvarlanmamış
steril çocuklarımız
var. Onlar hamuru,
özel paketlenmiş
oyun hamuru olarak
biliyorlar sadece.
Sözüm ona parmak
kaslarının ve hayal
dünyasının gelişmesini
bu hamurlardan
bekliyoruz.’Koşma
yavrum, dokunma
çocuğum, yapma
evladım’ komutlarıyla
robot gibi büyütmeye
çalıştığımız çocuklarımız
bir bakıyoruz ki garip
garip davranıyorlar.
Doktor doktor geziyoruz
ya da psikologlara
taşınmaya başlıyoruz.
Her şeyi ama her şeyi
onlar için yapıyoruz,
hiçbir eksikleri yok, bu
çocukların nesi var diye
kara kara düşünüyoruz.
Soru baştan yanlış
zaten, nesi var değil, nesi
yok bu çocukların?
Paylaşma, yardımlaşma, sevgi, saygı,
hoşgörü, bir olmak, birlik olmak, adaletli olmak gibi değerlerimizi, mahallelerimizde görerek yaşayarak kazanırdık.
Kuşaktan kuşağa yaşanarak aktarılan bu
değerleri, örnek alarak öğrenen, gördüğünü yapan çocuklarımıza günümüzde
kazandırmakta çok zorlanıyoruz. Çünkü
çocuklarımız, gençlerimiz maalesef bu
kültürden uzak, korunaklı sitelerde yaşıyor, dev alışveriş merkezlerinde, internet başında vakit geçiriyorlar. İnsanların
birbirine yabancılaştığı hatta birbirinden
korktuğu bir zamanda sanal ortamlarda
bulmaya çalıştığımız o sıcaklık evlerimizi,
kalplerimizi, sofralarımızı terk edip gitti.
Zengin dünyalarını, oyun alanlarını ve
imkânlarını sınırlandırdığımız çocuklarımız yaşadıkları boşluğu sosyal medya ortamlarında doldurmaya çalışıyor.
Bizim kazandıramadıklarımızı sosyal
ağlarda, sanal arkadaşlıklarla gidermeye çalışan, sanal oyunlarla hırs yumağı
haline gelen çocuklarımıza söyleyecek
sözümüz yok maalesef…
Bir ağaca tırmanmanın ne demek olduğu bilmeyen, toprakla, çamurla, suyla
oynamamış, çimlerin üzerinde yuvarlanmamış steril çocuklarımız var. Onlar
hamuru, özel paketlenmiş oyun hamuru olarak biliyorlar sadece. Sözüm ona
parmak kaslarının ve hayal dünyasının
gelişmesini bu hamurlardan bekliyoruz.’Koşma yavrum, dokunma çocuğum,
yapma evladım’ komutlarıyla robot gibi
büyütmeye çalıştığımız çocuklarımız bir
bakıyoruz ki garip garip davranıyorlar.
Doktor doktor geziyoruz ya da psikologlara taşınmaya başlıyoruz. Her şeyi ama
her şeyi onlar için yapıyoruz, hiçbir eksikleri yok, bu çocukların nesi var diye kara
kara düşünüyoruz. Soru baştan yanlış
zaten, nesi var değil, nesi yok bu çocukların?
Arkadaşları yok, komşu teyzeleri ya da
amcaları yok, ablaları ağabeyleri yok,
enerjilerini akıtacakları sokaklar, yakan
toplar, saklambaçlar, seksekler yok. Kör
ebeler yok, misketler yok.
Peki, bizim elimizde ne var? Hiperaktif,
dikkat eksikliği yaşayan, uyum ve davranış bozukluğu teşhisiyle hastane hastane gezdiğimiz çocuklarımız var. Çocuk
olduğunu bile bilmeyen çocuklar, onların çocukluklarını yaşamalarına izin vermeyen anne babalar var. Rüzgâr esse
hasta olan, ateşler içinde yanan sevgili
çocuklarımız var.
Mahallesi olmayan ve mahallesiyle birlikte kültürünü de yok etmiş bir milletin
yalnız insancıklarıyız…
Yok ettiklerimizin yerine ne koyduk ki, onlara sitem edelim?
Sümeyra GEÇİLİ
Psikolojik Danışman
Yararlanılan Kaynaklar;
DUYGULU Serap; Gelişim Akademisi-Mahalle Kültürü
EKİM - KASIM - ARALIK 2015 33