DOSYA
Mahallem,
mahallelim
FATMA PEKŞEN
“Daracık sokakları duman bürürken, mahlede
ölüm yok, bu ne figandır?”
ahalle; ne kadar da kulağa hoş geliyor! Bıçkınıyla kaçkınıyla, yoksuluyla meczubuyla, korkağıyla cesuruyla, ihtişamlı konağı, kendi halinde
evciğiyle, envai tür insanın iç içe, dip dibe yaşadığı bir yerin umumi
adı olsa gerek. Kokuların kokulara, seslerin seslere, duyguların duygulara karıştığı
bir yer.
M
Meselâ mahalle camii, mahalle çeşmesi tâbirleri… Belki küçük yerlerde fazla olmuyordur da büyük yerlerdeki mahalle kasabı, mahalle fırını, mahalle bakkalı,
berberi hanelerden sıcaklık taşıyan, hanelere selamlar ulaştıran unsurlardandır
hep. Caddesiyle sokağıyla, çıkmazıyla yokuşuyla, kıvrımıyla büklümüyle bizimdir,
bize aittir.
İlla da iftar sofralarıyla hatırlanan mahalle imamları, sahurlara sesleriyle bereket katan mahalle bekçileri, davulcuları, mührünü namusu gibi gözeten mahalle
muhtarları, kocaları mahallenin en böyük mülkî âmiri olduğu için cakalı cakalı
yürüyen, herkesi işe alacak, herkese maaş bağlayacak olan muhtar eşleri…
Mahalle bizimdir. Ailemizin dışında ilk sahiplendiğimiz yerdir. Kaldırımından
elektrik direğine kadar bizimdir. Sahipsiz bir evin yere düşen sıvasından, ampulü
geçmiş cami şerefesine kadar bizimdir.
Edebiyatımız bile bu mahallelerden beslenmemiş midir? Komşu kızına âşık olunup, komşu oğluna sevdalanılmamış mıdır? Komşu amcalardan sigara saklanıp,
komşu teyzelerin gözüne görünmemeye çalışılarak sinemalara kaçılmamış mıdır? Mor Salkımlı Ev’ler, Tesadüf’ler, Fahriye Abla’lar sağımızdaki solumuzdaki
mahallelimizden esinlenerek kaleme alınmamış mıdır?
Güngörmüş yaşlılara hürmet, başında kavak yelleri esen gençlere sabır, düz duvara tırmanan haylazlara hoşgörü bu mahallelerde vücut bulmamış mıdır?
“Daracık sokakları duman bürürken, mahlede ölüm yok, bu ne figandır?” Dememiş midir türkülerimiz? Cenaze olan evlere günlerce yemek taşınıp, tabutlar
birlikte omuzlanmamış mıdır? Hayatın doğumdan ölüme bütün dönemlerinde
birlikte ağlanıp birlikte gülünmemiş midir?
ABDULLAH AKIN
Mesela Sivas’ta Hıdırellezlerde Tekkeönü’ne mahallece gidilip, genç kızlarınca “alihim talihim, neredeysen çık gel artık!” denmemiş midir? Gül dalına dilek bağlarken, Acele Bacı’ya helva kavururken, Zekeriya sofrasına yemiş hazırlarken, fırınlardan keşik alırken komşuluk durumları kollanıp, darda olanlar gözetilmemiş midir?
EKİM - KASIM - ARALIK 2015 17