dedi Buns. Çaba sarf etmeden beni yataktan çekip çıkardı,
çok güçlüydü. “Banyo yapıp giyinene kadar bu konuda
tek bir söz daha işitmek istemiyorum. Saat işliyor, hadi!”
dedi komutan edasıyla.
“İYİ!” diyerek karşılık verdim ve tacize uğramış gibi
hissederek hızla banyoya gittim. Duş alıp giyindikten
sonra Buns’ın yanına döndüm. Yatağıma oturmuş beni
bekliyordu.
Buns yataktan kalkarken, “Bugün seni evden dışarı çıkarıyoruz. Ne yapmak istersin?” diye sordu ve gardırop
kapısının yanında dikildiğim yere yürüdü.
“Evden ayrılmaya iznimiz var mı?” diye şok içinde sordum çünkü sömestr tatilinin büyük çoğunluğunda dışarı
çıkmamıştım.
Buns kaşlarını çattı. “Artık var ve eğer bununla bir sorunları varsa aklımı kaçıracağım. Bu kadar çökmüş olmana şaşmamalı, başına gelen her şeye kafa yormak dışında
yapacak bir şeyin olmadan burada kös kös oturuyorsun.
Şu Güç melekleri bunu anlayamadılar mı hâlâ?” Laf olsun
diye sormuştu. “Her açının düşünüldüğünden emin olma
ihtiyaçları konusunda uzlaşmak zorunda kalacaklar, ayrıca bir parçanın hâlâ insan olduğunu akıllarında tutmaları
gerekiyor. Bir şeyler yapman gerek. Genç bir kızsın sen!”
dedi bu her şeyi açıklıyormuş gibi.
Birkaç hafta önce yaralı halde uyandığımdan beri fiilen ev hapsindeydim. Sadece yaşananları düşünmek bile
sırtımdan aşağı soğuk terlerin dökülmesi için yeterliydi
ve gardırobumun kapısının yanındaki duvara yaslanmam
gerekti. 7-Eleven’daki katliamı, panik dalgasıyla vurulmuş
gibi hissetmeden zar zor düşünebiliyordum. Eski arkadaşım Alfred tarafından tüm hayatımın içine edilmiş olması
beni çok yaralamıştı.
“Ne yapacağız?” diye sormuştum ona ama aslında yatağın içine emekleyip uyumak istiyordum yine.
13