Bu planı gerçekleştirirken hiç sorun yaşamamışlardı çünkü
ikisinde de aynı ailedenlermiş gibi gözükmelerine neden
olan o elfvari, orman perisi havası vardı. Bu, sarı saçları
ve mavi gözleriyle birleşince oyunlarını inanılır kılmıştı.
Russell’ın ailesinin, onların gerçekte melek olduklarından
şüphelendiğini sanmıyordum, ben bile ikisinin kelebek kanatlarını görene dek tahmin edememiştim.
“Çok eğlenceli, oldukça sevimliydi. Harika vakit geçirdim. Russell’ın kardeşi Scarlet aynı bizim gibi. Her an belaya davetiye çıkarmaya hazır,” derken Buns kurnazca beni
gözlüyordu.
“Russell da geldi mi?” diye sordum, yatakta daha dik
oturup gözlerimi ovaladım.
“Russell hâlâ ailesinin evinde. Brownie onunla kaldı.
İyiler. Birkaç gün sonra, dersler başlamadan hemen önce
dönecekler. Reed çağırdığı için ben erken geldim,” dedi
azarlayan bir bakış atarak.
“Çağırdı mı? O zaman Russell’la kalmalıydın. Sana ihtiyacı var. Ya ona bir şey olursa?” diye sordum. Russell
hâlâ birkaç eyalet uzaktaydı, onu güvende tutacak sadece
Brownie kaldığı gerçeği yüzünden huzurum kaçmıştı. Dövüşürken Brownie güçlü ve saldırgandı ama yine de endişelenmiştim çünkü Sürgün melekler daha saldırgandılar.
“Hiçbir şey olmaz. İyiler. Öte yanda, sen değilsin. Reed
yataktan dışarı adım atmadığını söyledi. Endişelenmiş,”
derken yanıtı sertti, bana onu hayal kırıklığına uğratmışım
gibi bakıyordu.
“Yataktan çıkıyorum,” dedim kaşlarımı çatarak. En son
ne zaman çıktığımı hatırlamaya çalıştım. Belki dündü ya
da belki de değildi. “Sadece yorgunum,” diye savunmaya
geçerek bitirdim.
“Hayır, Reed seninle konuşmadığında yaptığın, o yardıma muhtaçlık şeyini yine yapıyorsun. Bir tane daha kaldırabileceğimi sanmıyorum, bu yüzden şimdi kalkıyorsun,”
12