SEVECEN 24 | Page 169

AH BU ALIŞKANLIKLAR!
MUTSUZLUKLA DANS
SEVGİLİ ARKADAŞIM,
Gizem ÇOBANOĞLU

AH BU ALIŞKANLIKLAR!

Eskiden çok sıradan, monoton bir hayatım vardı. Tüm okul günlerim, sabahlarım bir kavanozun içindeki pirinç taneleri gibi birbirinin aynısıydı. İlkokula başladığımdan beri diş mancunumun rengi, sütümün aroması, tostumun tadı, kalkış ve yatış saatim, ödev yapma, kitap okuma zamanlarım hep aynıydı. Arkadaşlarım bu kadar sıkıcı ve tek düze bir hayatımın olmasına hep laf söylüyorlar, benimle dalga geçiyorlardı. Yine monoton bir günün sabahında uyandım. O sabah her şeyde bir tuhaflık vardı. Saat 6.05’ te kalkmam gerekirken saat 6.06’ da kalktım. Yedi yıldır yaptığım gibi yatağımın sağ tarafından değil, sol tarafından kalktım. Naneli bir diş macunu kullanacağıma çilekli bir diş macunu kullandım ve fark ettim ki hayatımda ufak değişiklikler yapmamda hiçbir sakınca yoktu. Aynı sabah saçımı at kuyruğu yapacağıma ördüm. Çok da yakıştı. Kahvaltıda durmadan“ Beni ye!” diye bağıran tost yerine fındıklı kurabiyeyi seçtim. Ayrıca bardağın içinde dans eden çikolatalı süt yerine bana âdeta gülümseyen muzlu sütü içtim. Bu alışkanlıklarımı küçük küçük değiştirmeye her gün devam ettim. Aradan birkaç ay geçtikten sonra ben bu alışkanlık değiştirme işini iyice abarttım. Sabahları bazen cips yiyip kola içiyor, bazen de dondurma yiyip soğuk çay içiyordum. Çoğu zaman okula saçlarım açık gidip öğretmenlerimden azar işitiyordum. Hatta bir keresinde okula serbest kıyafetlerimle gitmeye kalkışmıştım da annem beni zar zor vazgeçirmişti. Bir gün annem beni çekti bir kenara ve benimle konuşmak istedi.“ Bu alışkanlık işini çok abarttın, sırf alışkanlıkların yüzünden arkadaşların seninle dalga geçiyor diye kendini neredeyse rezil edecektin. Kızım alışkanlıklar iyidir.” demişti. Sonra bilgisayarımın başına geçip TDK Büyük Sözlük’ e“ alışkanlık” yazdık. Annem Türkçe öğretmeniydi. Dolayısıyla bana bir şeyler açıklamak için hep TDK’ nin sözlüğünü açardı.“ Bir şeye alışmış olma durumu, alışkanlık, alışkı, itiyat, huy, meleke, ünsiyet, yordam” yazıyordu. Sona doğru olan sözcükleri anlamadığımı annem bakışlarımdan fark etmiş olmalı ki“ Sondakilere takılma, ancak ilk tanımı aklına kazı. Bir şeye alıştıysan onu kolay kolay bırakamazsın, eğer alışkanlıkların düzgünse onlardan asla vazgeçme. Arkadaşların seninle ne kadar dalga geçerse geçsin onları umursama. Senin sağlığından, öğretmenlerinin gözündeki imajından daha mı değerli.” dedi. Anneme sarıldım ve annemin çok haklı olduğunu düşünerek iyi alışkanlıklarımı tekrar kazanmaya karar verdim.
Başak UÇKESEN

MUTSUZLUKLA DANS

Mutsuzlukla saklambaç oynuyoruz. Bazen de bilerek bizi ebelemesine izin veriyoruz. Niye mutlu olmak varken mutsuzluğu seçiyoruz? Mutsuz olmak kolay olduğu için mi? Kötü bir olay yaşadığımızda onu düzeltmek yerine mutsuzluğa kapılırız. Kötü bir şey düşündüğünüzde hemen mutsuz olabilirsiniz. İlgi çekmek için mutsuz olanlar bile var. Bir kitapta“ Parmak Çocuk, Kibritçi Kız, Kırmızı Başlıklı Kız” ın ön planda olan mutlulukları değil, mutsuzluklarıdır; çünkü mutsuzluk, mutluluktan daha ilginçtir.” diyordu. Kesinlikle katılıyorum. Herkes mutlu olmak ister. Mutlu olduğumuz zamanlarımızın değerini ölçmek zordur. Mutluluk çok sevecendir, mutluluğu seçtiğinizde zaten o bir şekilde gelecektir size. Sizin yapmanız gereken moralinizi bozmamak ve hedefinizde olan mutluluktan vazgeçmemektir. Her zaman kendiniz olun! Mevlana’ nın dediği gibi:“ Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol!” Peki diyeceksiniz ki kendin olmakla mutluluğun ilişkisi nedir? Doğallık, samimiyet, içtenlik mutluluğu getirir. Tabi siz ısrarla mutsuzluğu seçmediyseniz. Mutluluk sağlık gibidir; kaybedince değeri anlaşılır, ya kaybettikten sonra olduğu gibi geri gelir ya da yanında bazı kayıplar getirir.
Melis AKKOCA

SEVGİLİ ARKADAŞIM,

Neredesin? Gözüm seni arıyor dağların görülmesi zor yamaçlarında. Çok yalnızım. Yirmi yıl öncesine dönebilmek için neler vermezdim bir bilsen! Artık bir bastondan başka şeyim kalmadı. Gece gündüz gökyüzünü izliyorum, yağmuru dinliyor, güneşle konuşuyorum. Güneş bana senin yakınlarda olduğunu söylüyor, ona güveniyorum. Dostluk zaman geçse de unutmamakmış, hissetmekmiş. Bazı şeyler, sağlık gibi; kaybedince değeri anlaşılıyor. Zaman çok inatçı, dediğim dedik, söz dinlemez bir şey. Anlamıyorum onu; ne bu acele, bu telaş? Üzüntü içindeyim dostum, her an ağlıyorum; ama pes etmedim, etmeyeceğim. Daima okuyorum, okuyacağım. Hayat bana mücadele etmeyi öğretti. Hiçbir şeyin sınırının olmadığını... Ben de seni bulmaya karar verdim.“ Sobe!” demeye geliyorum. Dün gece ilkokul yıllarımız geldi aklıma. Ne de çok eğlenirdik! O gün söz vermiştik, birbirimize hep güveneceğimize dair. Güven olmazsa dostluğun baş harfi bile görünmez. Ne demiş Cicero:“ Biri gerçeği duymak istemediği, öteki yalana hazır olduğu zaman dostluk, dostluk olmaz.” Adamakıllı özlemişim. Aramızdaki bağ, hiç kopmayacak. en önemlisi, zaman buna etki edemeyecek; çünkü gerçek dostluklar ömür boyu sürer. İyi ki seni tanımışım. Daha çok yazmayı isterdim ama güneş beni çağırıyor, geç kalmayayım, kendisi huysuzdur. Senden haber getirmiş olmalı bana. Seni en kısa sürede bulmayı diliyorum. Sevgilerimle Dostun Nehir
167