M
aceranız dağcılıkla ilgili gördüğünüz bir afişle başladı. Oralardan
buralara gelebileceğinizi düşündünüz mü?
Henüz o zamanlarda 20 yaşındaydım. İlgimi çeken bir konu
hakkında kendimi yetiştirmek için iyi bir fırsat olarak görüyordum
üniversite topluluklarını. Bu şekilde başladım ancak yıllar içinde
her yaptığım bir sonrakine kapı açtı. Ya da bir sonrakilere: fırsatlara,
düşüncelere, olasılıklar… Adım adım buralara kadar geldim. İlk andan beri aklımdaki şey elimden gelenin en iyisini yapabilmekti. Ona
odaklı hareket ettiğim için aslında buralara kadar gelebildim. Hala da
gidebileceğim çok yer var.
Ailenize baktığımız zaman prestijli ve köklü bir aile ile karşılaşıyoruz.
Geçirdiğiniz çocukluk, gençlik dönemlerinin şuanda geldiğiniz yere bir etkisi var
mı yoksa aileniz odaklı mı düşünmemiz gerek gelişiminizi?
Bu biraz görgü ve kültür ile alakalı. Aldığım terbiye sayesinde
çocukluğumdan itibaren kendimden farkında olduğum kadar
başkalarından da farkındaydım. Kendi hakkını kimseye yedirtmeyen
ama başkasının da hakkını her zaman koruyan ve kimsenin hakkına
tecavüz etmeyen, adalet duygusuyla, sorumluluk duygusuyla, doğru
değerlerle yetiştirildiğim için aslında bu değerleri daha sonraki
yaşlarımda kuvvetli bir şekilde savunabilecek bir kişiliğim oldu.
Böyle bir süreçte AKUT’u kurma fikri nasıl gelişti?
1994 yılının kasım ayında Bolkar dağlarında bir dağ kazası oldu.
Yıldız Teknik Üniversites’nin dağcılık kulübünden tırmanışa çıkan
5 kişi fırtınaya yakalanıyorlar. 3 kişi bir şekilde aşağıya inmeyi
başarıyor ancak 2 tanesi de kayboluyor. O zamanlar Türkiye’de böyle
bir arama kurtarma ekibi olmadığı için, haberi olanlar ve uygun
olanlar gönüllü olarak gerekli malzemelerinin içinde olduğu sırt
çantasını alır işi gücü bırakır bölgeyi giderdi. Bölgede buluşulup kim
geldiyse o anda aramızda organize olup ne gerekiyorsa doğaçlama bir
şekilde yapardık. Burada da aynı niyetle hareket edildi. Dağcılık tarihinde Türkiye’nin en kalabalık arama kurtarma çalışmasıydı. İki grup
halinde 14 gün uğraştık. Jandarma, köylüler, AKUT… Hatta aile helikopter kiralamıştı – bizi Bolkar dağlarının zirvelerine bırakıyordu,
yamaçları iplerle inip tarıyorduk. Ona rağmen bulamadık. Bu olaydan sonra ben ve birkaç dağcı arkadaşım toplantı yaptık ve gelecekle
alakalı bir takım öngörülerde bulunduk. Dağcılığa ilgi arttı ve bunun
sonucunda daha çok kaza olacaktı. Esas bizleri bir araya getiren “Bir
dağcı kaza geçirirse ona sadece bir dağcı yardımcı olabilir” kuralıydı.
Dağcılık teknik bir beceri gerektiren bir spor ve fiziksel kabiliyet,
dayanıklılık gerektirir. Malzeme ve eğitim gerektirir. Bunlara sahip
olmayan hiç kimse dağda güvenli bir şekilde hareket edemez. Hele
bir başkasını kurtarma imkanı da olamaz. 1995 yılı araştırma ve
öğrenme çalışmalarıyla geçti. O sırada bir de çok önemli bir şey
daha fark ettik: Türkiye’nin doğal afetler riski. Birkaç on yılda bir
kitlesel afete dönüşen yıkıcı depremler, seller yaşanıyordu Türkiye’de.
Madem bir arama ve kurtarma ekibi oluşturuyoruz, neden bu sadece
dağ ve dağcılıkla sınırlandıralım düşüncesiyle kendimizi geliştirdik
Dernek dışında bir de vakıf kurduğunuzu biliyoruz. Vakıf sizlere ne şekilde
yardımcı oluyor ?
1996’da AKUT derneğinden sonra iktisadi işletme kurduk. Spor
kulübümüz, üniversitelerde AKUT öğrenci topluluklarımız, kendimize ait bir yayın evimiz var. Kitaplar çıkartıyoruz. İlköğretim
okullarında da AKUT kulüpleri kurmaya başladık. Vakfımızı da
bu sene oluşturduk. Dernek kamuya çalışıyor. Ama hem derneği
hem de vakfı beraber yürüteceğiz. Çünkü bazı alanlarda dernek
olmanın avantajları var iken bazen de vakıf olmanın faydalarından
yararlanıyoruz.
Bir dağcı kaza geçirirse ona sadece bir dağcı yardımcı olabilir dedik. Dağcı
olmayan bir kişi sizlere yardımcı olmak adına ne yapabilir?
Sorunun cevabı eğitim. Burası gönüllülük ile çalışan bir yer.
AKUT’un içerisinde aşağı yukarı 3o a yakın ekibimiz var. 7 kişi
ile kurduk şuanda 13oo – 14oo kişilik koca bir aileye döndük ve
herkes bu gönüllülükte çalışıyor. O yüzden sizin gibi gönüllü ve iyi
niyetli arkadaşlara her zaman ihtiyacımız var. Bizim beklediğimiz
tek şey hakikaten ülkesini, insanları içten sevmesini bilen kişiler
çünkü yapılan zor bir çalışma ve kişisel özveri gerekiyor. Zamanınızı,
emeğinizi, enerjinizi hatta paranızı harcıyorsunuz. Bunlar olduğu
müddetçe geri kalanı arama ve kurtarma hakkında eğitim verme
meselesi. Sporcu kökenli olanları, özellikle doğa sporları ile
daha önceden ilgilenmiş, yamaç paraşütü, dağcılık gibi sporlarla
ilgilenmiş kişileri arama ve kurtarmaya yönlendirmek ve kendilerini
geliştirmelerini sağlamak çok daha kolay. Sportif bir geçmişe sahip
olmayan biri geldiğinde gerekli gözlemleri yaptıktan sonra eğer
kendilerini buna yeterli görüyorlarsa eğitimlere katılabilirler.
Sene 1999 saat o3.o5…
Deprem olduğunda ben Türkiye’de değildim. Bir hafta önce yelkenli
bir tekneyle arkadaşlarımızla açılmıştık, Akdeniz dolaşılıyordu.
Telefonumuzu açtığımızda uzun zamandır okuma şansını
bulamadığımız bir sürü mesaj vardı. Mesajların içeriği depremdi.
Olayın tam olarak ne olduğunu ve ne kadar ciddi olduğunu
bilmiyorduk. Türkiye’de iletişim baya ortadan kalkmıştı. Ben yurt
dışından aradığım için konuştum ekiplerle. Ve hakikaten ciddi bir
şey olduğunu anladık. O günü hemen tekneden ayrıldım ve arabaya
atlayıp Kahire’ye gittim ve oradan da bulduğum ilk uçakla İstanbul’a
geldim. Avcılar’da çalışıyordu bizim ekipler doğrudan oraya gittim ve
çalışmaya başladım. Oradaki değerle