Profil 2015 Sayı:12 Jun. 2011 | Page 21

M aceranız dağcılıkla ilgili gördüğünüz bir afişle başladı. Oralardan buralara gelebileceğinizi düşündünüz mü? Henüz o zamanlarda 20 yaşındaydım. İlgimi çeken bir konu hakkında kendimi yetiştirmek için iyi bir fırsat olarak görüyordum üniversite topluluklarını. Bu şekilde başladım ancak yıllar içinde her yaptığım bir sonrakine kapı açtı. Ya da bir sonrakilere: fırsatlara, düşüncelere, olasılıklar… Adım adım buralara kadar geldim. İlk andan beri aklımdaki şey elimden gelenin en iyisini yapabilmekti. Ona odaklı hareket ettiğim için aslında buralara kadar gelebildim. Hala da gidebileceğim çok yer var. Ailenize baktığımız zaman prestijli ve köklü bir aile ile karşılaşıyoruz. Geçirdiğiniz çocukluk, gençlik dönemlerinin şuanda geldiğiniz yere bir etkisi var mı yoksa aileniz odaklı mı düşünmemiz gerek gelişiminizi? Bu biraz görgü ve kültür ile alakalı. Aldığım terbiye sayesinde çocukluğumdan itibaren kendimden farkında olduğum kadar başkalarından da farkındaydım. Kendi hakkını kimseye yedirtmeyen ama başkasının da hakkını her zaman koruyan ve kimsenin hakkına tecavüz etmeyen, adalet duygusuyla, sorumluluk duygusuyla, doğru değerlerle yetiştirildiğim için aslında bu değerleri daha sonraki yaşlarımda kuvvetli bir şekilde savunabilecek bir kişiliğim oldu. Böyle bir süreçte AKUT’u kurma fikri nasıl gelişti? 1994 yılının kasım ayında Bolkar dağlarında bir dağ kazası oldu. Yıldız Teknik Üniversites’nin dağcılık kulübünden tırmanışa çıkan 5 kişi fırtınaya yakalanıyorlar. 3 kişi bir şekilde aşağıya inmeyi başarıyor ancak 2 tanesi de kayboluyor. O zamanlar Türkiye’de böyle bir arama kurtarma ekibi olmadığı için, haberi olanlar ve uygun olanlar gönüllü olarak gerekli malzemelerinin içinde olduğu sırt çantasını alır işi gücü bırakır bölgeyi giderdi. Bölgede buluşulup kim geldiyse o anda aramızda organize olup ne gerekiyorsa doğaçlama bir şekilde yapardık. Burada da aynı niyetle hareket edildi. Dağcılık tarihinde Türkiye’nin en kalabalık arama kurtarma çalışmasıydı. İki grup halinde 14 gün uğraştık. Jandarma, köylüler, AKUT… Hatta aile helikopter kiralamıştı – bizi Bolkar dağlarının zirvelerine bırakıyordu, yamaçları iplerle inip tarıyorduk. Ona rağmen bulamadık. Bu olaydan sonra ben ve birkaç dağcı arkadaşım toplantı yaptık ve gelecekle alakalı bir takım öngörülerde bulunduk. Dağcılığa ilgi arttı ve bunun sonucunda daha çok kaza olacaktı. Esas bizleri bir araya getiren “Bir dağcı kaza geçirirse ona sadece bir dağcı yardımcı olabilir” kuralıydı. Dağcılık teknik bir beceri gerektiren bir spor ve fiziksel kabiliyet, dayanıklılık gerektirir. Malzeme ve eğitim gerektirir. Bunlara sahip olmayan hiç kimse dağda güvenli bir şekilde hareket edemez. Hele bir başkasını kurtarma imkanı da olamaz. 1995 yılı araştırma ve öğrenme çalışmalarıyla geçti. O sırada bir de çok önemli bir şey daha fark ettik: Türkiye’nin doğal afetler riski. Birkaç on yılda bir kitlesel afete dönüşen yıkıcı depremler, seller yaşanıyordu Türkiye’de. Madem bir arama ve kurtarma ekibi oluşturuyoruz, neden bu sadece dağ ve dağcılıkla sınırlandıralım düşüncesiyle kendimizi geliştirdik Dernek dışında bir de vakıf kurduğunuzu biliyoruz. Vakıf sizlere ne şekilde yardımcı oluyor ? 1996’da AKUT derneğinden sonra iktisadi işletme kurduk. Spor kulübümüz, üniversitelerde AKUT öğrenci topluluklarımız, kendimize ait bir yayın evimiz var. Kitaplar çıkartıyoruz. İlköğretim okullarında da AKUT kulüpleri kurmaya başladık. Vakfımızı da bu sene oluşturduk. Dernek kamuya çalışıyor. Ama hem derneği hem de vakfı beraber yürüteceğiz. Çünkü bazı alanlarda dernek olmanın avantajları var iken bazen de vakıf olmanın faydalarından yararlanıyoruz. Bir dağcı kaza geçirirse ona sadece bir dağcı yardımcı olabilir dedik. Dağcı olmayan bir kişi sizlere yardımcı olmak adına ne yapabilir? Sorunun cevabı eğitim. Burası gönüllülük ile çalışan bir yer. AKUT’un içerisinde aşağı yukarı 3o a yakın ekibimiz var. 7 kişi ile kurduk şuanda 13oo – 14oo kişilik koca bir aileye döndük ve herkes bu gönüllülükte çalışıyor. O yüzden sizin gibi gönüllü ve iyi niyetli arkadaşlara her zaman ihtiyacımız var. Bizim beklediğimiz tek şey hakikaten ülkesini, insanları içten sevmesini bilen kişiler çünkü yapılan zor bir çalışma ve kişisel özveri gerekiyor. Zamanınızı, emeğinizi, enerjinizi hatta paranızı harcıyorsunuz. Bunlar olduğu müddetçe geri kalanı arama ve kurtarma hakkında eğitim verme meselesi. Sporcu kökenli olanları, özellikle doğa sporları ile daha önceden ilgilenmiş, yamaç paraşütü, dağcılık gibi sporlarla ilgilenmiş kişileri arama ve kurtarmaya yönlendirmek ve kendilerini geliştirmelerini sağlamak çok daha kolay. Sportif bir geçmişe sahip olmayan biri geldiğinde gerekli gözlemleri yaptıktan sonra eğer kendilerini buna yeterli görüyorlarsa eğitimlere katılabilirler. Sene 1999 saat o3.o5… Deprem olduğunda ben Türkiye’de değildim. Bir hafta önce yelkenli bir tekneyle arkadaşlarımızla açılmıştık, Akdeniz dolaşılıyordu. Telefonumuzu açtığımızda uzun zamandır okuma şansını bulamadığımız bir sürü mesaj vardı. Mesajların içeriği depremdi. Olayın tam olarak ne olduğunu ve ne kadar ciddi olduğunu bilmiyorduk. Türkiye’de iletişim baya ortadan kalkmıştı. Ben yurt dışından aradığım için konuştum ekiplerle. Ve hakikaten ciddi bir şey olduğunu anladık. O günü hemen tekneden ayrıldım ve arabaya atlayıp Kahire’ye gittim ve oradan da bulduğum ilk uçakla İstanbul’a geldim. Avcılar’da çalışıyordu bizim ekipler doğrudan oraya gittim ve çalışmaya başladım. Oradaki değerle