bu civarın turistik şehirlerinden. Denize
doğru uzanan, surlarla çevrili eski bir Roma
şehri. Sonradan Venediklilerin hakimiyetine
geçmiş. Zadarlılara göre Osmanlı hiç
fethedememiş güya ama bizim tarih
kitapları pek öyle demiyor.
Roma’dan kalma forumu, kuzeydeki güzel
ağaçlıklı parkları, şehrin içine kadar giren
limanı ve özellikle balıkçı barınağı çok şirin,
görmeye değer. Dar sokaklarında yürüyüp
alışveriş yaptık, kendimizi şımarttık! Okul
çıkışı gibi bir yerde, pizzacılara takıldık,
enfesti. Bol bol fotoğraf çekip saatinde
teknemize dönmek için yola koyulduk.
Akşam milli basketbol takımının dünya
kupasında Slovenya ile çeyrek final maçı
var! Bakalım nasıl seyredeceğiz? Sabah
alınan zengin mutfak alışverişi ile Evren
yine sanatını konuşturdu. Mükemmel balık,
salata, şarap ve peynirden oluşan harika bir
sofra kuruldu.
Ancak düşündüğümüzün aksine, teknedeki
TV’den maçı seyredemeyeceğimiz
anlaşılınca, balıkların hepsini bitiremeden,
köye daldık. Maçı seyretmek için alternatif
aramaya başladık. Bir tane bulduk. Bizden
başka herkes, malum olduğu üzere, karşı
tarafı destekliyor. Hatta mekan sahibinin
bile Slovenya’lı olması olasılığı çok yüksek!
Dur bakalım...
Milli takım işi sıkı tutarak ciddi bir fark
yaratınca, karşı taraf fanatikleri birerikişer uzamaya başladılar. Biz bize kaldık
ama hala gönlümüzce bağıra çağıra
seyredemiyoruz maçı! Neyse açık farkla
yendik, yarı finalde, ezeli “belalımız”
Sırplarla oynayacağız. Bu arada geç oldu,
Ömer çoktan sızdı, tekneye döndük. Biraz
sohbet, maçın kritiği yapıldı ama öğleden
planı kurulan briç masası oluşturulamadan
yatıldı ve uyundu!
6.gün
Biograd’da bağlı olduğumuz Kornati
Marina’da 2 gün-2 gece kaldıktan sonra,
Sibenik ve Skradin tarafına geçmek için
yarın erkenden yola çıkacağız. Yolumuz
yaklaşık 25-30 mil kadar. Erken çıkarsak,
öğleden önce oluruz diye düşünüyoruz…
7.gün
Meteo ihbarları, bir önceki günün aksine,
havanın oldukça azalacağını ve hatta
tamamen kalacağını söylüyor. Bizim için
uygun. Gün doğumu ile uyanıyoruz, Melih
Ağabey ve Serdar ile beraber tekneyi
usulca çıkartıyoruz marinadan. İşlemlerin
hepsini bir önceki gün tamamladık zaten,
haber vermeye gerek yok.
Güneşin doğumuyla, denizin üstü kızıl bir
renge bürünüyor. Elimizde kahveler, dümen
otopilotta... İçerlerden bir yerden derin bir
dürtü ile 2 gün önce ambara attığım oltayı
çıkartıyorum yeni bir düzenek yapıp suya
bırakıyorum.
Tamamen sahil seyri olacak, hemen
Pakesta, Muerter, Tlonj’u geçip Sibenik
Kanalı’na ulaşmayı planlıyoruz. Deniz
dümdüz! Bir süre sonra sıkılıp, yatmaya
içeri geçiyorum. Daha uykuya dalmaya
fırsatım olamadan, Serdar’ın heyecanla
içeri gelip “olta koptu” demesiyle, kokpite
fırlıyorum tekrar! Çok kısa süreli bir cırlama
olmuş, daha motoru boşa alamadan
kesilmiş. Belki de yine bir naylon torbadır
deyip, üşenmeyip çekiyorum. Sonuç yine
sıfır!
Ama bu sefer gelen her neyse, ucundaki
kaşığı da almış gitmiş. Bu bir torba olamaz!
Ama neden koptuğunu biliyorum galiba...
Kamış esnetici özelliği olmadığı için sadece
balata ve debriyaja güvenmemek lazım.
Ante Kanalı’na varmadan, çok karanlık
bulutlar sebebiyle, yol kesip kahvaltımızı
yapıyoruz. Cephe, hemen önümüzde kısa
süreli ama çok şiddetli yağış bıraktıktan
sonra, dağlara doğru uçarak gidiyorlar...
Hava açıyor, herkes artık uyanmış. Ante
Kanalı’nda sabahın erken saatlerinde
yelken yapmak için açık denize çıkan
teknelere ters yönde giderken hepsini tek
tek selamlıyoruz. Sibenik şehrini gezmeyi
NİSAN - MAYIS 2014 POWERBOATS&YACHTS
DERGİ NISAN MAYIS .indd 47
47
2.04.2014 08:31