P: Konser izleyicisi ile ilgili sosyal
medyada okuduğumuz bir siteminiz
vardı.O zamandan bu zamana değişen
bir şey oldu mu? Türk izleyicisi nasıl?
12
C.E: Evet oldu. Bence bu ‘müzik sussun’
seslerinde bir azalma var. Bombalar pat-
lıyor maalesef ama eskisi kadar mahalle
baskısı, linç yok. Popüler isimlerden en
alterantif isimlere kadar herkes tepkisini
ortaya koydu çünkü. Hep beraber hare-
ket etmedikçe, ulusal yas ilan etmedikçe
mesela, bu mahalle baskılarının bir anla-
mı yok. Bu baskıları yaratan kitle, bence,
müziği eğlence olarak gören ve aslında
dinleyici olmayan kitle. Ferhan Şensoy
der ya : “Bir dönem, bir yiğit solcudur
diye vuruldu da Mahzuni, Dom Dom
Kurşunu’nu yaptı; siz diskolarda din-
gildeyesiniz diye değil!”. Çok acayip
bir hikaye var o şarkıda. Tabii şarkının
ruhu böyle de olabilir. Biz deviniyor
da olabiliriz. Kimse kusura bakmasın
ama Neşet Ertaş çifte tellisi de çalıyo-
ruz konserlerde. Neşet baba öyle bir
şey yazmış ki : ‘Boş lafla oluklar dolmu-
yor canım” diyerek de dans etmek çok
hoş bence. Bir manası var. Dinleyicilere
gelecek olursak da kamerayı flashı açık
bir halde burnumuza sokmaya kalkan
olursa benim onun telefonunu almama
gerek kalmıyor artık. Yanındaki dinle-
yici arkadaşları uyarıyor. Bilet parasını
zar zor biriktirmiş öğrenci arkadaşımın
hakkını, durmadan konuşan, konser
dinleme acizi insanlara yedirtmek iste-
mem. V.I.P. masalarını kaldırtmaya ça-
lışıyorum mesela. Bunları çok anlattık.
Seyirci pek bilmiyor aslında bizim ne
yaşadığımızı. Bir sürü dinleyiciye göre
“İki şarkı söylüyor, parasını alıyor gidi-
yor.” gibi geliyor. Ama mesele öyle değil.
Bence bunlar konuşa konuşa bitecek.
Cem Yılmaz’ın dediği gibi: “Ben bunları
anlata anlata bitireceğim.”
P: Hayranlarınız sizi Frida Kahlo’ya
benzetiyorlar. Böyle güçlü bir ikonun
misali olarak görülmek nasıl bir his?
C.E: Frida Kahlo’ya görsel olarak ben-
zetilmek hoş tabii. Ama bu bir yana Ella
Fitzgerald acılar içinde bir hayat yaşıyor,
yine de sahneye çıkıyor. Müzeyyen Se-
nar sahnede çok güçlü bir figür. Bergen
mesla, yüzüne asit atılıyor sahneye çık-
maması için ama o yine de sahneye çı-
kıyor. Ne büyüklük! Frida Kahlo da
öyle. Bütün vücudu acılar içinde olma-
sına rağmen devam ediyor resim yap-
maya. Sanatın herhangi bir dalına aşkla
yaklaşan, bütün acılarını bir kenara atıp
hala sanatının peşinde koşan kadınlar
bende çok büyük bir hayranlık uyandı-
rıyor. Sezen Aksu, Yıldız Tilbe keza öyle.
Herkes
seviyorsa seni,
bir düşünmen
gerek... Çünkü
doğru bir şey
yapmıyorsun
demektir.
Yıldız abla geçenlerde bana bir anısını
anlattı. Ona araba çarpıyor sahneye ko-
şarken. Bir türkü barda çıkacak üstelik,
ona rağmen çıkıyor sahneye. Performan-
sı sırasında acıdan gözyaşları akıyor ama
yine de sahnede bir buçuk saat şarkı
söyleyip öyle hastaneye gidiyor. İşte bu
ilhamdır. Sonuç olarak Frida Kahlo’ya
kaşımın gözümün benzemesi umrumda
değil. Aslında ben o mücadele ruhunun
ve gücün peşindeyim. Oralardan benze-
meye çalışıyorum .
P: Anima günlerinizdekinden biraz
daha farklı bir Ceyl’an Ertem var solo
albümlerinizde sanki. Bu süreçte na-
sıl bir değişim geçirdi müziğiniz?
Gittikçe ağırlaşıyor ya da arabeskleşi-
yor denilebilir mi?
C.E: Aslında ben ilkokuldan beri Ahmet
Kaya’yı, Bergen’i dinleyen biriydim. Ani-
ma zamanında da onlar benim anılarım-
daydı. Babam Müzeyyen Senar dinleyerek
rakı içerdi. Buna karşın Anima bir punk-
rock grubuydu. Tuncay Korkmaz’ın söz
ve müzik anlamında yoğunlukta olduğu
bir albümdü. O yaşlarda öyle şeyler din-
lerdik. Soluk zamanı ise müzikte teknik,
virtüözlük, doğaçlama yeteneği gibi ko-
nulardan etkilendiğim yıllardı. Sonra bir
baktım ki peşine düştüğüm şey aslın-
da hissiyat. Müzeyyen Abla’yı daha iyi
anlamaya başladım, tıpkı annemi daha
iyi anlamaya başladığım gibi. Anima
zamanında annemi hiç anlamıyordum.
Hayatla beraber aslında dinlediğin, pe-
şinde koştuğun şeyler de değişiyor. Şu
an benim için tekniğin hiçbir anlamı yok
mesela müzikte. Yine biz kendi aramızda
Björk şarkıları da çalarız. Gençliğimizi
yâd ederiz. Bir gün beni altmış yaşında
bir punk albümü yapmışken de göre-
bilirsin ama. Hani ‘Ceylan artık böyle’
diye kimse düşünmesin. Ayrıca, benim
yaptığım hiçbir şey arabesk değil. Bir
Bergen şarkısını coverlasam da bizimkisi
daha psychedelic bir hava taşıyor. Şehir