Yaptığın işe
aşık olduğunda,
idealist bir
yoldan da
gitmeye
çalışıyorsan
memlekette
enayi oluyorsun
maalesef.
Aslında Sezen Aksu’nun Lunapark, Son
Bakış gibi daha gizli kalmış şarkılarını
yorumlamıştık ama çok ilgi gördü.
Sonra baktım ki biletler on dakikada
tükeniyor, bıraktım. Bundan sonra
artık canımız isterse çalarız. El Adamı’nı
da arada bir konserlerde söylüyorduk.
Aslında başlarda ben o yorumu albüme
koymayı düşünmüyordum fakat Yıldız
abla beni sahneye çağırıp o şarkıyı
söyletince ve bunun üzerine Mabel de,
“O şarkıyı söylemezsen evinin camını
taşlarım.” diye ısrar edince cesaret ettim
albüme koymaya. Çünkü gerçekten
Sezen Aksu ya da Yıldız Tilbe şarkılarını
söylemek çok zor. His yoğunluğundan
dolup taştığımız şarkıları olan şarkı
yazarları. Ne zaman o şarkıları dinlesem
gözlerim dolar, burnum sızlar.
P: Peki böyle klasikleşmiş sanatçıla-
rın parçalarını yorumlayınca çok eleş-
tirildiniz mi?
C.E: Tabii ki… Hem de çok fazla.
“Aman bozma, yapma, dokunma!” gibi
şeyler. “Bu kız Bülent Ortaçgil şarkısı
söylemesin.” diyen de oluyor ama Bü-
lent abi “Söylüyorsun değil mi Ceylan
Bozburun’u?” deyince benim için kapa-
nıyor mesele. O yüzden böylesine tep-
kiler pek umrumda değil açıkçası. Ben
sevdiğim şarkıları yorumlamayı seviyo-
rum. Neşet Ertaş, Aşık Mahzuni, Müzey-
yen Senar, Tülay German, Yavuz Çetin...
Tabii ki Türkiye’de doğmuş, İstanbul’da
yaşayan bir kadın sanatçı olarak yorum-
layacağım bu sanatçıların şarkılarını.
Ayrıca herkes benim yaptığım bir işi al-
kışlıyorsa, iyi olduğu konusunda hem
fikirse bende bir hata olduğunu düşü-
nürüm. Yani bu herkes için geçerli ben-
ce. Herkes seviyorsa seni bir düşünmen
gerek çünkü doğru bir şey yapmıyorsun
demektir.
P: Ve popülerlik meselesi...Popüle-
rizm hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gittikçe ulaştığınız kitleyi genişlet-
meyi mi istiyorsunuz, yoksa müziği-
nizi sadece belirli bir tayfayla paylaş-
mak mı?
C.E: Yani benim bir tayfa derdim yok.
Bana hiç benzemediğini hissettiğim bir
dinleyici görüyorum mesela. Bir bakıyo-
rum ki bana çok benzeyen bir dinleyici-
den daha hislenerek daha bağıra çağıra,
yumruğunu daha çok havaya kaldırarak
dinliyor. Sonra şunu diyorum kendime :
“Ne oldu Ceylan? Yuttun mu önyargını ?”
Bazen de diyorum ki kendime: “Ne ka-
dar güzel bir tayfa geldi.” Ama durma-
dan konuşuyorlar konser boyunca. Bir
müzisyen olarak, dinleyiciye karşı ön-
yargılarım ilk birkaç yıldan sonra tama-
men yıkıldı. O yüzden bir tayfayı mutlu
etmek gibi bir derdim yok. Benim tek
istediğim, şarkı söylemek, ürettiklerimi,
yorumladıklarımı paylaşmak. Şu küçük
pastayı yemek istediğimde yiyebileyim,
dolmuşa binebilecek param olsun yeter
bana. Yani yarın ölecekmiş gibi yaşayan
insanlarda bundan fazlası manasız şey-
ler. Popüler olmak, Mabel’in, Kalben’in,
Gaye’nin popüler olması, şu açıdan
çok iyi bir şey: Plak şirketleri,Cihan
Mürtezaoğlu’na Can Güngör’e Nil İpek’e
de albüm yapalım diyecekler. Mesela,
Şebnem Ferah annemi bana hazırla-
dı. Çünkü annem öyle bir kadının var
olabildiğini gördü Türkiye’de. Türk bir
kadın müzisyenin çıkıp cesur bir imaj-
la, cesur sözler etmesi, bambaşka bir
tür ile ilgi uyandırması bir tabuyu yıktı.
Biz de bir şeyleri yıkıp başka birilerine
ortam yaratmak istiyoruz, belki de far-
kında olmadan bunu yapmaya başladık
bile. ‹Benim müziğim de şahane müzik›
falan diye konuştuğumu düşünmeyin,
en azından var olana alternatif bi müzik
olduğu için demek istiyorum. Para pul
değil yani dert, başka dertler var...Bak
yine ‘enayi’ gibi coşuyorum...
11