emek var ve ben bu emeğe çok saygı du-
yuyorum. 10 metrekarelik bir kebapçıda,
lahmacuncuda bile çok büyük bir emek
var. O adam oraya bütün hayallerini, ser-
mayesini ortaya koyarak bu dükkanı açı-
yor ve o adamın dünyasını yıkmamanız
gerekiyor. Ben ağır eleştirilerimi sadece
ahlaksızlık varsa yapıyorum. Bir kere bir
yazımın kaldırılması için çok ağır tehdit
aldım.
P: Vedat Milor ile nasıl tanıştınız?
F.G: Ben de hepiniz gibi kendisini televiz-
yonda izliyordum, gazetede okuyordum,
yurt dışında gittiği bir çok yere gidiyor-
dum, şarap konusunda onun yazılarını
okuyordum ve bir gün kendisine mail at-
tım. Sağ olsun çok samimi bir cevap verdi
ve onunla Büyükada’da tanıştık. O da be-
nim yazılarımı takip ediyormuş. Kendisi
senede 10 ay Amerika’da yaşıyor kalan
vakitte Türkiye’de çekimden çekime ko-
şuyor. Bana “Benim Türkiye’de genç bir
arkadaşa ihtiyacım var. Biliyorum ki ben
belli bir mekanı yazdıktan sonra oraya bir
yığılma olacak ve zamanla standardı dü-
şecek, ben de Amerika’da olacağım. Birisi
bozulma varsa bunu yazmalı, patlatmalı.”
dedi. Yani bu işte önemli olan objektif ol-
mak. İkimizin de üzerinde durduğu bir
konu ülkede yemek eleştirmeninin yetiş-
memesi. Sanırsam o 2008’den beri yazı-
yor. Vedat Milor gibi eleştiri yapabilecek
biri gelmeyecek ve ortalığı biraz sarsacak
kimse olmayacak. Aslında bu bana kal-
mamalıydı. Ben otomotiv sektöründeki
sıradan bir adamdım. O kadar 4 sene
gastronomi okuyan insanlar var senelerce
otelcilik, turizmcilik yapmış insanlar var
ama kimse bunları konuşamıyor. Kimse
elini taşın altına koymuyor.
P: Yazılarınızda objektif olabildiğinizi dü-
şünüyor musunuz?
F.G: Hiçbir basın kuruluşuna veya hiçbir
markaya bağlı değilim. Bu işi tek başıma
yapıyorum ve bu bağımsızlık belki de be-
nim objektif olmamı sağlıyor.
P: Resmi olmayan müfettişlik gibi yani?
F.G: Aynen öyle bunu yapmaktan da çok
mutluyum. Aslında bu işi hem kendim
için hem diğer insanlar için yapıyorum,
insanlardan güzel yorumlar gördükçe
daha da mutlu oluyorum. Bir senede ta-
kipçi sayım 4000’den 27000’e ulaştı ki
reklam gibi pek çok hesabı da engelliyo-
rum. Ama mesela bana küfredeni engelle-
mem çünkü onun da fikri budur. Benden
nefret edebilir ve istediğini de söyleyebi-
lir.
“Vedat Milor gibi
eleştiri yapabilecek biri
gelmeyecek ve ortalığı
biraz sarsacak kimse
olmayacak. Aslında bu
bana kalmamalıydı.”
69
P: Türkiye’de yemek eleştirmenliğini na-
sıl görüyorsunuz?
F.G: Türkiye’de yemek eleştirmenliği
daha doğrusu gastronomi yeni yeni par-
layan bir bilim. Ben bilim olarak görüyo-
rum. Bundan 10 sene önce üniversiteler-
de bu bölümler yoktu. İyi restoranlar çok
azdı ama yavaş yavaş bazı şeyler düzel-
meye başladı. Bu bir yemek sever olarak
benim için çok ümit verici. Tabii ki eksik-
ler de var ama düzeleceğini ve iyi şeyler
olacağını umuyorum. Çünkü yazılarımı
ve yorumları takip edebiliyorsanız, insan-
lar çok hevesli. Yemeyi ve içmeyi seviyor-
lar. Birçok insan bana teşekkür mesajları
atıyor ve bu benim için çok büyük bir
onur, her şeyden çok daha değerli. Şef-
lerde ‘’Ben birisini eleştirirsem o da beni
eleştirir.” kaygısı var. O yüzden o topa hiç
girmiyorlar. Sadece yemek yapıyorlar ve
şefler birbirlerini kolluyor gibi görünür-
ler ama aslında öyle değildir.
P: Esnaf lokantalarını koruma amacınız-
dan bahsedebilir misiniz? Sizce neden
kendi mutfağımızdan uzaklaşıyoruz?
F.G: Eğer ben hep lüks yerlere gidersem
maddi durumu el vermeyen bir kesim
bu yerlere hiçbir zaman gidemeyecek ve
benim yemek eleştirmenliğim her zaman
bir bohem dünyasında kalacaktı. Bunu
hiç bir zaman istemedim, çünkü benim
görevim cebinde 5 lirası olan birine de
1000 lirası olan birine de tavsiye verebil-
mek. Kimi zaman beni bir lahmacuncuda
da görebilirsiniz kimi zaman Fransa’da
şık bir restoranda da yemek yiyor ola-
bilirim. Belli bir kesime odaklanmak is-
temiyorum. Esnaf lokantalarının Türk
mutfağını çok iyi yansıttığını düşünüyo-
rum ve ne yazık ki bu insanların tanıtım
yapma olanağı pek yok. Ayrıca başarılı
bulduğum lokantalar ucuz ve gerçekten
lezzetli. Ne yazık ki kendi mutfağımıza