yon olarak “Türkiye” yazmadığınızda
dünya’nın herhangi bir yeri diyebile-
ceğiniz yerler olması; bu tarz payla-
şımlar onların dikkatlerini çekiyor. Bir
de Türkiye’nin bu noktaları biraz gizli
kaldığı için Global Destinations gibi
hesapların paylaşım hedefleri dünya-
ya bu noktaları daha fazla duyurmak.
Orada da bu görevin bir aracı oldu-
ğum için kendimi ekstradan bir mutlu
hissediyorum tabii ki.
P: O zaman çektiğiniz memleket fo-
toğraflarının arkasında Türkiye’yi ve
güzelliklerini dünyaya tanıtma isteği
saklı diyebilir miyiz?
A.E: Tabii ki. O fotoğrafları çektik-
ten sonra büyük hesapların bu böl-
geyi benim fotoğrafımla paylaşmaları
hem beni gururlandırıyor hem de
Türkiye’nin tanıtımı ve reklamı için
de güzel bir vesile oluyor. Türkiye’nin
reklamının bu tarz mecralarda yayın-
lanmasının, çoğu turizm ajansından
ya da ülkemizin kendi hazırladığı içe-
rikler açısından daha yararlı olacağını
düşünüyorum.
P: Sizce fotoğrafçılık, kamerası olan
herkesin yapabileceği bir meslek mi-
dir yoksa insanda doğuştan yaratıcılık
ve görsel yetenek olması lazım mı?
A.E: Şu anda herkes istediği zaman
bütçesine göre büyük veya küçük öl-
çekli makineler alabilir ama makine
aldığımızda olay bitmiyor. Çok iyi
makineleri olup da, çok iyi kareler ya-
kalayamayan insanlar da görüyorum;
elinde mobil telefonuyla da çok iyi
işler çıkaran insanlara da denk geliyo-
rum. Burada önemli olan kadraj gö-
zünün zenginleşmesi, o kadrajı farklı
bir açıdan yakalayıp insanların dikka-
tini çekebilmesi. Ben hep söylüyorum,
Eğer o his
oluşmazsa
isterse elinizin
altında
dünyanın en iyi
makinesi olsa
bile çektiğiniz
fotoğraf
sizi veya
etrafınızdaki
insanları
tatmin
etmeyebilir.
çok iyi bir makineden ziyade çok iyi
bir gözün hissin olması her zaman
daha önemli. Eğer o his oluşmazsa
isterse elinizin altında dünyanın en
iyi makinesi olsa bile çektiğiniz fo-
toğraf sizi veya etrafınızdaki insan-
ları tatmin etmeyebilir.
P: En çok doğa mı yoksa şehir fotoğ-
rafı mı çekmekten hoşlanıyorsunuz?
A.E: Dürüst olmak gerekirse şehir,
metropol yaşantısı benim hayat tar-
zıma biraz uzak kalıyor. Doğa ile iç
içe olmak beni daha çok mutlu edi-
yor, o yüzden özellikle beni mutlu
edecek fotoğafları doğanın içinde
yakalıyorum. Böyle olunca da say-
fa ve profil biraz daha doğa içerikli
oluyor fakat bunu seviyorum ve de-
ğiştirmeyi de pek düşünmüyorum.
Şehir fotoğrafları çeker miyim? Çe-
kerim, ancak pek tarzım değil.
P: Şu ana kadar Türkiye’de ve yurt
dışında fotoğrafladığınız yerlerden
hangisi sizi daha çok etkiledi?
A.E: Avusturya’nın dağlık bölge-
leri, Almanya, İtalya gibi ülkelerde
fotoğraf çekmek beni etkilemişti.
Onun dışında, Namibiya’dan ger-
çekten çok büyülenmiştim. Amster-
dam, yapı olarak çok düzgün bir şe-
hir olduğu için beni mutlu eden bir
yer ancak bu saydıklarımın hepsini
bir kenara bıraktığımız zaman favo-
ri şehrim İstanbul. İstanbul’un için-
de hem şehir yaşantısı hem de tarih
doku var. Aynı zamanda çok geniş
bir alana yayıldığı için doğayla iç içe
olan bölümleri de var; bu bölüm-
ler gitgide azalıyor tabii, ama o tarz
alanların beni mutlu eden gizli kal-
mış köşeleri hala mevcut. Karadeniz
ise oraya çok gittiğim için benim
hobi alanım haline gelmiş bir bölge.
Arkadaşlarımla beraber orada gez-
mediğimiz yayla, köy kalmadı ama
hala gezilip görülebilecek çok fazla
yer var. Özellikle Orta Karadeniz şu
anda pek fazla rağbet edilmeyen bir
yer, biraz oralara yönelmek istiyo-
rum.
P: Paylaştığınız Doğu Karadeniz
yaylaları, fotoğrafı görenlere gerçek-
ten bir İsviçre Alpleri havası veriyor.
A.E: İşte onu söylemek istiyorum.
Paylaştığım Doğu Karadeniz fo-
toğraflarının altına konum olarak
“Avusturya”, “İsviçre” veya “Nor-
veç” desem kimse bunu garipse-
mez. Baktığınız zaman yapı olarak
o bölgeleri anımsatıyor. Arada ko-
num olarak “İsviçre” desem kimse
fark eder mi diye merak ediyorum.
Doğu Karadeniz’in baki güzellikleri
21