Perspective Perspective 37. Sayı | Page 23

yon olarak “Türkiye” yazmadığınızda dünya’nın herhangi bir yeri diyebile- ceğiniz yerler olması; bu tarz payla- şımlar onların dikkatlerini çekiyor. Bir de Türkiye’nin bu noktaları biraz gizli kaldığı için Global Destinations gibi hesapların paylaşım hedefleri dünya- ya bu noktaları daha fazla duyurmak. Orada da bu görevin bir aracı oldu- ğum için kendimi ekstradan bir mutlu hissediyorum tabii ki. P: O zaman çektiğiniz memleket fo- toğraflarının arkasında Türkiye’yi ve güzelliklerini dünyaya tanıtma isteği saklı diyebilir miyiz? A.E: Tabii ki. O fotoğrafları çektik- ten sonra büyük hesapların bu böl- geyi benim fotoğrafımla paylaşmaları hem beni gururlandırıyor hem de Türkiye’nin tanıtımı ve reklamı için de güzel bir vesile oluyor. Türkiye’nin reklamının bu tarz mecralarda yayın- lanmasının, çoğu turizm ajansından ya da ülkemizin kendi hazırladığı içe- rikler açısından daha yararlı olacağını düşünüyorum. P: Sizce fotoğrafçılık, kamerası olan herkesin yapabileceği bir meslek mi- dir yoksa insanda doğuştan yaratıcılık ve görsel yetenek olması lazım mı? A.E: Şu anda herkes istediği zaman bütçesine göre büyük veya küçük öl- çekli makineler alabilir ama makine aldığımızda olay bitmiyor. Çok iyi makineleri olup da, çok iyi kareler ya- kalayamayan insanlar da görüyorum; elinde mobil telefonuyla da çok iyi işler çıkaran insanlara da denk geliyo- rum. Burada önemli olan kadraj gö- zünün zenginleşmesi, o kadrajı farklı bir açıdan yakalayıp insanların dikka- tini çekebilmesi. Ben hep söylüyorum, Eğer o his oluşmazsa isterse elinizin altında dünyanın en iyi makinesi olsa bile çektiğiniz fotoğraf sizi veya etrafınızdaki insanları tatmin etmeyebilir. çok iyi bir makineden ziyade çok iyi bir gözün hissin olması her zaman daha önemli. Eğer o his oluşmazsa isterse elinizin altında dünyanın en iyi makinesi olsa bile çektiğiniz fo- toğraf sizi veya etrafınızdaki insan- ları tatmin etmeyebilir. P: En çok doğa mı yoksa şehir fotoğ- rafı mı çekmekten hoşlanıyorsunuz? A.E: Dürüst olmak gerekirse şehir, metropol yaşantısı benim hayat tar- zıma biraz uzak kalıyor. Doğa ile iç içe olmak beni daha çok mutlu edi- yor, o yüzden özellikle beni mutlu edecek fotoğafları doğanın içinde yakalıyorum. Böyle olunca da say- fa ve profil biraz daha doğa içerikli oluyor fakat bunu seviyorum ve de- ğiştirmeyi de pek düşünmüyorum. Şehir fotoğrafları çeker miyim? Çe- kerim, ancak pek tarzım değil. P: Şu ana kadar Türkiye’de ve yurt dışında fotoğrafladığınız yerlerden hangisi sizi daha çok etkiledi? A.E: Avusturya’nın dağlık bölge- leri, Almanya, İtalya gibi ülkelerde fotoğraf çekmek beni etkilemişti. Onun dışında, Namibiya’dan ger- çekten çok büyülenmiştim. Amster- dam, yapı olarak çok düzgün bir şe- hir olduğu için beni mutlu eden bir yer ancak bu saydıklarımın hepsini bir kenara bıraktığımız zaman favo- ri şehrim İstanbul. İstanbul’un için- de hem şehir yaşantısı hem de tarih doku var. Aynı zamanda çok geniş bir alana yayıldığı için doğayla iç içe olan bölümleri de var; bu bölüm- ler gitgide azalıyor tabii, ama o tarz alanların beni mutlu eden gizli kal- mış köşeleri hala mevcut. Karadeniz ise oraya çok gittiğim için benim hobi alanım haline gelmiş bir bölge. Arkadaşlarımla beraber orada gez- mediğimiz yayla, köy kalmadı ama hala gezilip görülebilecek çok fazla yer var. Özellikle Orta Karadeniz şu anda pek fazla rağbet edilmeyen bir yer, biraz oralara yönelmek istiyo- rum. P: Paylaştığınız Doğu Karadeniz yaylaları, fotoğrafı görenlere gerçek- ten bir İsviçre Alpleri havası veriyor. A.E: İşte onu söylemek istiyorum. Paylaştığım Doğu Karadeniz fo- toğraflarının altına konum olarak “Avusturya”, “İsviçre” veya “Nor- veç” desem kimse bunu garipse- mez. Baktığınız zaman yapı olarak o bölgeleri anımsatıyor. Arada ko- num olarak “İsviçre” desem kimse fark eder mi diye merak ediyorum. Doğu Karadeniz’in baki güzellikleri 21