Perspective Perspective 37. Sayı | Page 15

Yaptığın işe odaklanıp yaptığın işi sevmek. Bunu başardığın zaman sen de sonunda başarılı biri oluyorsun. Sevdiğin işi yapmazsan tatsız bir hâl alıyor çünkü sevmeyerek yapı- yorsun. Hayat senin iraden altında olmalı, hayatın içinde ne istersen var. Nazım’ın sözüdür: “En büyük kahramanlıktır, öleceğini bile bile yaşamak.” İnsandan başka hiçbir canlı öleceğini bilmiyor, sadece in- san biliyor. Küçük yaşta bir yakını ölüyor ve çocuk fark ediyor. Genç- ken bunun hiçbir kıymeti yok sonra gün geçtikçe diyorsun ki: “Ne fena bir şey öleceğini bilmek! “ Sahnesi yaptım ve doğum gününde ona hediye ettim, ağladığını hatırlı- yorum. Çok duygulanmıştı. Doğum gününde, 1 Nisan’da, şaka sanmıştı. “Şaka değil, burası senin.”dediğimde sahneyi gösterdim. Savaş, benim çok sevdiğim bir kader arkadaşım- dı; hâlâ burada yaşıyor. P: Özdemir Sabancı’nın ölümün- den sonra okulunuzu kura çekerek öğrencilerinize bıraktığınız zaman, öğrencilerinizin tepkileri ne oldu? M.G: Okul yönetimi, 10 yılda bir periyodik olarak değişiyor; şimdi 30.yıla gireceğiz ve yine kura çe- kilecek. Onlar okulun idaresinde, tapusunda söz sahibi oluyorlar. As- lında onlara yük mü verdim yoksa bir özellik mi kattım bilemiyorum. Yönetimde bulunmak çok da kolay bir şey değil. Hepsi meşhur oldular; setleri, televizyon çekimleri, tiyat- ro provaları var. Dün okullar açıl- dı diye bana sürprize geldiler. 91 öğrencileriydiler, oturduk saatlerce sohbet ettik. Gençken öleceğini bilmenin hiçbir kıymeti yok, sonra gün geçtikçe diyorsun ki: “Ne fena bir şey, öleceğini bilmek!” söndürmeye gelmişlerdi. “Hocam üzülmeyin” diyenlere “O bölüm es- kimişti zaten ben de yaptırmayı dü- şünüyordum, iyi oldu.” dedim, isa- bet oldu. P: Okulda yaşadığınız ve unutama- dığınız bir anınız var mı? P: Hangi mesleğe sahip olursak ola- lım, sizin gibi mesleğimizde duayen olmanın anahtarı nedir? M.G: Bizim okulu biri yakmaya ça- lıştığı zaman, ona üzülmüştüm ama benim hayatımda ekstrem duygular yok. Her şeyi normal ve tadında ya- şamayı seviyorum. Çok fazla dert edinmiyorum. Yangın olduğunda öğrencilerin hepsi okuldaydı, kom- şular ve gece bekçileri bile yangını M.G: Sevgi. Ya yaptığınız işi se- veceksiniz ya da sevdiğiniz işi ya- pacaksınız. Türkiye’de sevdiği işi yapan insan sayısı çok azdır. Üç fa- külte yazarsın, başke yer çıkar; çok istediğin bir bölüme, bir türlü ula- şamazsın. Bunun bir anahtarı var: P: 10 yaşında sahneye çıktınız, şi- irleriniz küçük yaşta yayınlanmaya başladı. Aileniz bu yolda sizi des- tekledi mi? M.G: Babam ve annem sanatçı ol- mama karşı çıkmadılar. Sınıfta kal- dığımda babam ne olmak istediğimi sormuştu ve ben de tiyatrocu olmak istediğimi söylemiştim. Bana “ Ti- yatrocular çok okuyorlar, sen tiya- rocu olmak istiyorsan evvela oku- lunu bitireceksin, ders kitabı bile okuyamıyorsan olamazsın.” dedi. Ben o sene dokuz not ortalaması yaptım ve babam da söz verdiği gibi beni hem şehir tiyatrolarına yazdır- dı hem de konservatuara kaydımı yaptırdı. İkisinde de okuyup çalış- tım. 68 sene geçmiş aradan, bugün- lere geldik. P: Üniversite öğrencileri neyi merak etsin ve araştırsın isterdiniz? M.G: Atatürk’ü merak etmelerini is- terim. Hırka-ı Şerif’te doğdum ben. Camiide hoparlör yoktu o zaman. Ezan okununca annem namaz kılar- dı. Evimizde bir tek Atatürk resmi vardı, başka da resim yoktu. Annem de bana “Oğlum, bu ezan sesini, bu adama borçluyuz.” derdi, benim sevgim o günden başladı. P 13