Perspective Perspective 37. Sayı | Page 27

bir boşluk hissetti. Canlı sokağın bile dolduramayacağı bir boşluk. Süregelen bir durumdu bu, konuş- mayışı onu artık rahatsız etmiyordu. İzlemeye devam etti. İstemsizce sokağın başına çevirdi bakışlarını. Adam hâlâ oradaydı. Yağmur onu hiç rahatsız etmiyor gi- biydi. Hala sigara içiyordu ve aynı sabırla bekliyordu. Kafenin içinden, üstü kapalı dış böl- gesine bir kadın çıktı. Kapının açılış sesi dikkatini çektiği için düşünce- lerinden sıyrılıp istemsizce kapıya baktı. Kadın hızlı hızlı ilerliyordu. Kafenin dış bölümündeki, çıkışa en yakın masaya çarptı. Üzerindeki de- mir küllük yere düşerken telaşlı ka- dın arkasına ufak bir bakış atıp hızla ilerlemeye devam etti. Küllüğün dü- şüşü muazzam bir ses çıkardı ve bu ani ses onun hüznünden çarpıcı bir şekilde çekip aldı. Bir kez daha boş- luğu yok saymaya devam edebilirdi. Bir sigara daha yakıp yenilenmiş ba- kışlarını sokağa çevirdi. Sokağın diğer tarafına baktığında basit bir kartonun üzerine oturmuş insanları izleyen bir dilenci gördü. Dilenciyi uzun uzun seyretti. Geçen insanlara bakışını, ıslanan kartonun onu rahatsız edişini, ona para verir- ken minnet bekleyen birine küfre- dişini seyretti. Dilencinin üzerinde katlanılmaz yoğunlukta bir nefret duygusu hakim gibiydi. İzlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadı ki son zamanlarda zamanı algılama konusunda ipin ucunu kaçırmıştı. Tıpkı sokak gibi bazen hızlı bazen de katlanılmaz derecede yavaş akı- yordu. Yağmur artık yağmıyordu. Son bir kez daha dilenciye baktı ve dayanamayıp ayraç olarak kullandı- ğı kalemi aldı eline ve eski kitabın boş olan son iki sayfasına dilenci- nin aklına girmek, onu kendisi için daha anlaşılabilir kılmak için şunla- rı yazdı: “Havada leş bir sigara kokusu var- dı. Ama bu onu rahatsız etmiyordu. Güneş bulutların arkasından zaman zaman kendini gösterip kayboluyor- du. Kulağında eski bir şarkı çalıyor- du. Kafasında tahammül edilmez bir ağrı vardı. Zamanla bu ağrı, şar- kıyı bastırdı.” “En ufak bir beklentisi kalmamıştı hayattan. Zaten bir kartonun üs- tünde uyurken nasıl bir beklentiye sahip olabilirdi ki insan. Sıkılmıştı yaşamaktan, sıkılmıştı insanların durmaksızın birbirine yalan söyle- yişini işitmekten. Bunlardan kur- tulmak için hiçbir şeysiz sokaklara bırakmıştı kendini. Beş kuruş alma- mıştı yanına. Bunun onu özgürleşti- receğine, insanlığına geri dönmesini sağlayacağını düşünüyordu. Sokak, aslında ona bu hissi az da olsa ve- riyordu. Sokak özgürleştiriciydi, canlıydı, insan gibi sonunu düşüne- rek yaşamıyordu; sadece vardı. Ama dönüp baktığında görüyordu ki bu yaptığı özgürleştirici eylem onu gö- ren herkesin ona acıması dışında bir farklılık getirmemişti hayatına.” “Düşünmeye itiyordu onu içinde bulunduğu durum, ölüm fikrinden uzaklaşmasını engelliyordu. Ne de olsa herkes ölecek yaştaydı, yeni doğmuş bir bebek bile. İnsanlar dis- potik kitaplar okuyarak kendi ha- yatlarının o kadar da kötü olmadı- ğını düşünürler, kendi hayatlarının da küçük birer distopya olduğunu – ki bunun için sokakta yaşayan bir dilenci olmak şart değil, bir toplum tarafından hareket edemeyecek ka- dar sıkı sarıp sarmalanmış olmak yeterli – göz önünde bulundurmaz- lar.” 25 “Bu hayattaki tek kurtarıcı sevgi olabilirdi. Mutlak sevgi. Oysa in- sanların tamamen bencilleştiği bu dünyada -açlıktan ölmek üzere olan bir adama sırf kendi cebinden para çıkmaması için karnını doyurması- na izin vermeyip onu ölüme terk et- tikleri bu dünyada- sevgi, merhamet gibi duygular yitip gitmişti. Yazık. Oysa değerli olan tek şey sevgiydi. Karşılıksız, mutlak sevgi… Ama haliyle mutlak herhangi bir şey gibi sevgi de tutunamıyordu. “O ne de olsa insan kalmayı tercih edenlerdendi. Böyle avutuyordu kendini ama biliyordu ki fikri, kim- senin umurunda değildi. Sokaktaki milyonlarca dilenciden biriydi o. Sisteme göre, politikaya göre, ada- lete göre - bunu asla bu kelimelerle söylemeseler de- görünmezdi, yok gibi bir şeydi.” “Asıl sefilliğin umutsuzluk oldu- ğuna inanırdı ve o gerçekten çok umutsuzdu.” Kafasını kaldırdığında hava karar- mıştı. Hafif bir esinti yüzünü okşa- dı. Oturduğu kafede ondan başka kimse kalmamıştı. Sokak pek ıssız gözüktü gözüne. Dilenci bile git- mişti. Hesabı istemeden önce son bir kez sokağın başına çevirdi bakış- larını. Adam hâlâ bekliyordu. P