bir boşluk hissetti. Canlı sokağın
bile dolduramayacağı bir boşluk.
Süregelen bir durumdu bu, konuş-
mayışı onu artık rahatsız etmiyordu.
İzlemeye devam etti.
İstemsizce sokağın başına çevirdi
bakışlarını. Adam hâlâ oradaydı.
Yağmur onu hiç rahatsız etmiyor gi-
biydi. Hala sigara içiyordu ve aynı
sabırla bekliyordu.
Kafenin içinden, üstü kapalı dış böl-
gesine bir kadın çıktı. Kapının açılış
sesi dikkatini çektiği için düşünce-
lerinden sıyrılıp istemsizce kapıya
baktı. Kadın hızlı hızlı ilerliyordu.
Kafenin dış bölümündeki, çıkışa en
yakın masaya çarptı. Üzerindeki de-
mir küllük yere düşerken telaşlı ka-
dın arkasına ufak bir bakış atıp hızla
ilerlemeye devam etti. Küllüğün dü-
şüşü muazzam bir ses çıkardı ve bu
ani ses onun hüznünden çarpıcı bir
şekilde çekip aldı. Bir kez daha boş-
luğu yok saymaya devam edebilirdi.
Bir sigara daha yakıp yenilenmiş ba-
kışlarını sokağa çevirdi.
Sokağın diğer tarafına baktığında
basit bir kartonun üzerine oturmuş
insanları izleyen bir dilenci gördü.
Dilenciyi uzun uzun seyretti. Geçen
insanlara bakışını, ıslanan kartonun
onu rahatsız edişini, ona para verir-
ken minnet bekleyen birine küfre-
dişini seyretti. Dilencinin üzerinde
katlanılmaz yoğunlukta bir nefret
duygusu hakim gibiydi. İzlerken
zamanın nasıl geçtiğini anlamadı
ki son zamanlarda zamanı algılama
konusunda ipin ucunu kaçırmıştı.
Tıpkı sokak gibi bazen hızlı bazen
de katlanılmaz derecede yavaş akı-
yordu.
Yağmur artık yağmıyordu.
Son bir kez daha dilenciye baktı ve
dayanamayıp ayraç olarak kullandı-
ğı kalemi aldı eline ve eski kitabın
boş olan son iki sayfasına dilenci-
nin aklına girmek, onu kendisi için
daha anlaşılabilir kılmak için şunla-
rı yazdı:
“Havada leş bir sigara kokusu var-
dı. Ama bu onu rahatsız etmiyordu.
Güneş bulutların arkasından zaman
zaman kendini gösterip kayboluyor-
du. Kulağında eski bir şarkı çalıyor-
du. Kafasında tahammül edilmez
bir ağrı vardı. Zamanla bu ağrı, şar-
kıyı bastırdı.”
“En ufak bir beklentisi kalmamıştı
hayattan. Zaten bir kartonun üs-
tünde uyurken nasıl bir beklentiye
sahip olabilirdi ki insan. Sıkılmıştı
yaşamaktan, sıkılmıştı insanların
durmaksızın birbirine yalan söyle-
yişini işitmekten. Bunlardan kur-
tulmak için hiçbir şeysiz sokaklara
bırakmıştı kendini. Beş kuruş alma-
mıştı yanına. Bunun onu özgürleşti-
receğine, insanlığına geri dönmesini
sağlayacağını düşünüyordu. Sokak,
aslında ona bu hissi az da olsa ve-
riyordu. Sokak özgürleştiriciydi,
canlıydı, insan gibi sonunu düşüne-
rek yaşamıyordu; sadece vardı. Ama
dönüp baktığında görüyordu ki bu
yaptığı özgürleştirici eylem onu gö-
ren herkesin ona acıması dışında bir
farklılık getirmemişti hayatına.”
“Düşünmeye itiyordu onu içinde
bulunduğu durum, ölüm fikrinden
uzaklaşmasını engelliyordu. Ne de
olsa herkes ölecek yaştaydı, yeni
doğmuş bir bebek bile. İnsanlar dis-
potik kitaplar okuyarak kendi ha-
yatlarının o kadar da kötü olmadı-
ğını düşünürler, kendi hayatlarının
da küçük birer distopya olduğunu
– ki bunun için sokakta yaşayan bir
dilenci olmak şart değil, bir toplum
tarafından hareket edemeyecek ka-
dar sıkı sarıp sarmalanmış olmak
yeterli – göz önünde bulundurmaz-
lar.”
25
“Bu hayattaki tek kurtarıcı sevgi
olabilirdi. Mutlak sevgi. Oysa in-
sanların tamamen bencilleştiği bu
dünyada -açlıktan ölmek üzere olan
bir adama sırf kendi cebinden para
çıkmaması için karnını doyurması-
na izin vermeyip onu ölüme terk et-
tikleri bu dünyada- sevgi, merhamet
gibi duygular yitip gitmişti. Yazık.
Oysa değerli olan tek şey sevgiydi.
Karşılıksız, mutlak sevgi… Ama
haliyle mutlak herhangi bir şey gibi
sevgi de tutunamıyordu.
“O ne de olsa insan kalmayı tercih
edenlerdendi. Böyle avutuyordu
kendini ama biliyordu ki fikri, kim-
senin umurunda değildi. Sokaktaki
milyonlarca dilenciden biriydi o.
Sisteme göre, politikaya göre, ada-
lete göre - bunu asla bu kelimelerle
söylemeseler de- görünmezdi, yok
gibi bir şeydi.”
“Asıl sefilliğin umutsuzluk oldu-
ğuna inanırdı ve o gerçekten çok
umutsuzdu.”
Kafasını kaldırdığında hava karar-
mıştı. Hafif bir esinti yüzünü okşa-
dı. Oturduğu kafede ondan başka
kimse kalmamıştı. Sokak pek ıssız
gözüktü gözüne. Dilenci bile git-
mişti. Hesabı istemeden önce son
bir kez sokağın başına çevirdi bakış-
larını.
Adam hâlâ bekliyordu. P