Perspective Perspective 35 | Page 51

lemlerle anılan bir markanın isminin bu kadar naif ve biraz da çaresiz bir şarkıdan çıkmasına şaşırmamak elde değil. Güçlü kadının uzun yıllardır simgesi olan Kawakubo bu şarkıyı eleştirmek adına mı yoksa kimsenin varlığından haberi olmadığı duygu- sallığına kapılarak mı seçti bu bir muamma. Kim bilir belki de bu şar- kıdaki gibi umutsuz ve güçsüz bir kadın olduktan sonra erkekler gibi olmanın onu güçlü kılacağına inan- mıştır. Fikir yürütmenin sınırsız ol- duğu bu konu da diğer her şey gibi karanlık kadının gizemlerinden. Birçok ilke sahip CDG de her pres- tijli moda evi gibi imzası olan par- fümlere sahip ancak onun parfümü dünyanın ilk unisex parfümü. Üste- lik Kawakubo’nun her tasarımı gibi bu parfüm şişesi de dünyaca ünlü müzelerde sanat objesi olarak sergi- leniyor. Ve tabi ki bir diğer ilk, Prada Marfa’ya ilham verdiğini düşündü- ğüm guerilla mağazalar... Bu konsept yine bir karşı çıkış ve bir ilki simgeli- yor. Genelde lüks tekstil markaların mağazalarına ya 5th avenue gibi cad- delerde ya da alışveriş merkezlerin- de rastlarız. Kawakubo, bu geleneğe de karşı çıkarak guerilla mağazaları literatüre kazandırıyor. Minimal ye- nilenme bütçesiyle sadece bir yıllık süreyle şehrin bilinmeyen yerlerinde açılan mağazalar bunlar. Açılışları VIP davetiyeleriyle duyurulan bu mağazalar, size eski bir binanın mey- ve deposunda tasarım kıyafet alışve- rişi yapma fırsatı veriyor. Kawakubo, sokakla modanın ayrılamayacak bir bütün olduğunu bir kez daha bu hamlesiyle moda otoriterlerinin yü- züne haykırıyor. Bir etkinliğe CDG tasarımla katılan kadınların genelde alay konusu ol- 49 masına rağmen aslında bu aykırı sa- nat eserleri birçok  akımın temelini oluşturuyor. Street style kavramının öneminin Kanye West’in tasarımla- rıyla daha da popülerleşmesinden önce, Louis Vuitton- Prada gibi mar- kaların sokak markası olan Supreme ile olan işbirlikleri (CDG de Supreme ile işbirliği yapmıştır.) Kawakubo’nun sokak stilini podyuma taşıyan bir başka devriminin sonucudur. Hatta gelmiş geçmiş en iyi çizgi dizinin baş karakteri Marge (The Simpson) iko- nik saçını, CDG’nin 1989 Fall/Winter şovundan aldığı ilhama borçlu. Tabi ki sokakta, anlam verilemeyen şekil- de birleştirilmiş kumaş parçalarından oluşan kabarık elbiselerimiz veya pembe ponponlu pijamalarımızla gezmiyoruz ancak patchwork blazer ceketler, pilili etekler var olduğu sü- rece CDG akımının izinden gittiğimi- zi yadsıyamayız. rüşteyken onların beklentilerine uy- mak yerine kendi gerçeklerini kabul ettirtmek ve  çoğunluk modayı ge- reksiz bulurken modayı bir sorgula- ma aracı haline getirmek sadece Rei Kawakubo’nun yapabileceği eşsiz bir direnişin örneği. Bu yazıyı, ha- yatı hakkında üç cümleye ama moda dünyasında yaptığı devrimler hak- kında sayısız kaynağa sahip olduğu- muz kadının sözleriyle bitiriyorum: 40 senedir kıyafetler yapıyorum, bir gün bile moda hakkında düşünme- dim. Başka bir şekilde ifade eder- sem, bu konuya dair ilgim de yok. Beni enterese eden tek şey var, o da kimsenin daha evvel hayatında gör- mediği kıyafetleri tasarlamak, hepsi- nin yepyeni olması ve bu kıyafetlerin kendilerini nasıl gösterdikleri. Buna moda mı deniyor? Ben cevabını bil- miyorum. P Yıllarca mutlaka alınacaklar listesinin birinci sırasında Manolo Blahnik to- puklu ayakkabıları olan biri olarak Le Figaro’ya katılmış, feminenliğin sonunu getiren bu tasarımcıyı, bu modaevini ve bu akımı sefil olarak değerlendirmiştim. Hala CDG mo- daevine bir tutkum oluşmasa da, bu avan