PERDEDEKİ SAYFALAR
Son zamanlarda sinemalarda karşımıza sık sık kitap uyarlaması filmler çıkıyor.
Bazılarımız severek izlerken bazılarımız ağır eleştirilerde bulunuyor. Perdedeki Sayfalar
adlı yazımda bu uyarlamaları; nedenleri, sonuçları başta olmak üzere her yönüyle
incelemek, bir yandan da herkesi bu konuyu sorgulamaya çağırmak istedim.
Talia Boşnak
[email protected]
K
itaplar ve filmler ha-
yatımızın
merkezi-
ne yerleşmiş, günlük
yaşantımızın
içinde
kendilerine yer bulmuş
vazgeçilmezlerimiz.
İkisinin de hem hayatımızda hem
de sanat dünyasında ayrı olarak yeri
çok özel olsa da biz bu ikiliyi birlikte
görmeyi oldukça çok seviyoruz. Sine-
ma kendisinden önce var olmuş sanat
dallarıyla sürekli etkileşim halindey-
ken en güçlü bağlarını her zaman
edebiyat ile kurmuştur. Bir su kaynağı
misali edebiyattan hep can almış, on-
dan beslenmiş, filizlenmiştir. Bize de
bu ikilinin birleşiminden çıkan eserle-
rin tadına bakmak kalmıştır. Özellikle
şu günlerde ne zaman sinemaya
gitsek
karşımıza
anımsadığımız
kahramanlar, önceden duyduğumuz
hikayeler gelir. Peki okuduğumuz
bir kitabı beyaz perdede tekrar “oku-
mak” bizi memnun ediyor mu? Kol-
tuklarımızdan mutlu ve etkilenmiş bir
şekilde ayrılabiliyor muyuz? İşte bu
soru sanıyorum ki
her izleyicinin ve
okuyucunun ka-
fasında büyük bir
karmaşa yaratıyor.
Çünkü işin aslına
bakarsak
kitap
uyarlaması filmler
hem yazar için
hem de senarist
ve
yönetmen
için oldukça can
sıkıcı bir süreç
başlatıyor.
Ben kendimi, ro-
manı beyaz perde-
ye taşınan bir ya-
Sinema
bir su kaynağı
misali edebi-
yattan hep can
almış, ondan
beslenmiş, filiz-
lenmiştir.
zar olarak düşününce endişe ve korkuya
kapılıyorum. Yıllarımı, hayallerimi,
emeğimi vererek oluşturduğum hikaye-
mi başka hayal dünyalarına teslim etmek
zor olsa gerek. Eserin aslının korunama-
yacağı, büyüsünün bozulabileceği gibi
düşünceler mutlaka her yazarın kafasını
kurcalıyordur. Diğer yandan senaristle-
rin omzundaki yük hayal bile edilemez.
Önünüzde sevilmiş, sanat dünyasında
kendine yer edinmiş bir eser var ve siz
onu, aslını koruyarak aynı zamanda
kendi imzanızı da atarak yeniden
yaratmaya çalışıyorsunuz.
Bir taraftan da karşınızda içgüdüsel
olarak karşılaştırma yapmayı seven bir
izleyici kitlesi var. “Film kitabı kadar
iyi değildi, tamamen hayal kırıklığıy-
dı.” gibi cümlelerle karşılaşmak an
meselesi. Hepimiz film başladığı an-
dan itibaren otomatik olarak karşılaş-
tırma yapmaya başlıyoruz. Ama kitap-
ta hikaye böyle gelişmiyordu, böyle bir
olay kitapta yoktu... Bunlar salonlar-
dan çıkan seyircilerin tipik yorumları.
Bu memnuniyetsizliklerin asıl nedeni
ise oldukça açık: hayal dünyalarının
farklılıkları. Yazar kitabı okuyucuya
sunar ve sahadan çekilir. Kahraman-
ları hayallerinde canlandırmak, onla-
ra zihinde bir görüntü çizmek artık
okuyucuya kalmıştır ve maalesef biz
beyaz perdeye bakınca hayalimizdeki
kahramanları ve hikaye kurgusunu bir
kenara bırakıp film yönetmeninin ve
senaristinin yoru-
munu, hayalini iz-
lemeye başlıyoruz.
Okuma sırasında
kimimiz
kahra-
manın ses tonunu
belki daha kalın
hayal
etmiştik,
bazımız ise daha
ince. Hal böyle
olunca ışıklar yan-
dığında memnu-
niyetsiz seyirciler
terk ediyor salon-
ları.
Tabi bazen tam
tersi bir durumla
15