34
M.Ö: Bir hedef kitle tanımı var. Bu he-
def kitle tanımı bence başından beri çok
yanlış bir tabir ve insanların nasıl hare-
ket edeceğini öngördüğünüzü varsayı-
yorsunuz. Ayrıca elinizdekini bir ürüne
dönüştürdüğünüz ve pazarlamaya yöne-
lik bir tabir diyebilirim. SALT’ın böyle
bir yaklaşımı olmadı çünkü zaten tek
bir disipline tutunmadığımız ve onun
içinde sınırlı kalmadığımız için bunu
öngörmek daha zor. Hep bir merak üze-
rine kuruldu böyle olduğunda birkaç
kritik şey var sanırım buranın daha yo-
ğun kullanılmasını sağlayan bunlardan
birincisi girişinin ücretsiz olması bu
kamuya verebileceğiniz en direkt bildiri
aslında. Bizim merak ettiğimiz kurcala-
dığımız belirli konular var o konularda
merakı olanların daha yoğun ve belki bir
bakıma bütün niteliklerinden daha çok
faydalandığına inanıyorum ve aynı za-
manda bizim beklentimizin dışında bir
kullanıcı profili de var mesela üniversi-
te sınavlarına çalışan arkadaşlarımız da
var. Bu da biraz ortamdan kaynaklanıyor
çünkü burada kimse sizi bir şey satın al-
maya zorlamıyor, fiziksel olarak yasak
yok ama bu demek değil ki biz burada
her şeyi yapalım. Fotoğraf çekmeye ge-
len de var burada çalışan birini rahatsız
etmediği sürece yapılması gereken bir
şey olduğunu düşünüyorum burada bir
şey üretmeye niyet eden insanları rahat-
sız etmediği çizgide durması gerekiyor.
Aynı şeyi şu an SALT Beyoğlu için konu-
şamayız orası daha karışık bir kalabalı-
ğın olduğu bir mekan. SALT Galata’nın
bu hale dönüşmesi bizim hayalimiz ola-
bilirdi.
Burayı
kamuya açık,
kamunun
kullandığı,
kendi
sorularını
yönelttiği,
talepkâr
olabildiği bir
yer olarak
tutmaya
çalışıyoruz.
P: SALT’ın genel profili açısından dü-
şünürsek yerleşmiş bir sanat algısın-
dan bahsetmemiz sizce mümkün mü
yoksa hala şans eseri bir şeyleri keş-
fetme safhasında mıyız?
M.Ö: Şans eseri gelen insanlar var ve
bunun kötü bir şey olduğunu sanmıyo-
rum. İstanbul’da planlı gelen insanların
zaten belli başlı kurumları takip ettiğini
düşünüyorum. SALT Beyoğlu onların
dışında böyle bir imkan sağlıyordu. Bel-
ki önyargınız olan bir şeyi kırmanızı sağ-
lıyordu belki de ben bunu sevmiyorum
ve ilgilenmiyorum diye karar vermenizi
sağlıyordu. Bu anlamda kurum ve kamu
arasında iyi bir ara yüzdü. Buraya her-
kesin bilerek geldiğini düşünüyorum.
SALT’ı bilerek ve SALT’la ilgilenerek.
P: Son yıllarda SALT Araştırma saye-
sinde İstanbul ve Türkiye üzerine pek
çok nadir eser de içeren bir koleksi-
yonu SALT Galata’da ve internet or-
tamında ücretsiz olarak halkın kulla-
nımına sunuyorsunuz. Projeyi hayata
geçirirken nasıl bir objektifiniz vardı
ve ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
M.Ö: Salt araştırmanın bir kitap bir de
arşiv koleksiyonu var. Arşivler dediğiniz
gibi tamamıyla herkese açık olmak üze-
re konumlandırıldı. Dünyada bunu ya-
pabilmiş bir kurum yok, bu biraz genç
olduğumuz için ve en başından bu ni-
yetle yer aldığımız için yapabildiğimiz
bir şey. Arşivin yanlış yorumlanmasına
karşı duran bir tutum bu. Arşiv bir şey-
leri saklamak için, kilitli ve tozlu bir iz-
lenim yaratıyor. Böyle olmaması gereki-
yor çünkü onların içindeki bilginin her
bakışta tekrar başka türlü yorumlanma
potansiyeli var, arşiv farklı perspektifleri
keşfetmenize vesile olan bir yer. İçeri-
sinde mimarlık tarihi ile ilgili belgeler,
yazışmalar, Osmanlı Bankasının çalışan-
larının dosyaları var mesela, toplanmış
çok değerli haritalar, fotoğraf arşivleri
bulunduruyor. Salt’ın arşivi daha yeni
keşfediliyor gibi geliyor bana. Bunu
destekleyecek programlar üretmeye ça-
lışıyoruz. Mesela “Arşivden Çıktı” isimli
bir sunumumuz var şu an. Bu tam bu
anlamda bir belgenin genel kanıyı nasıl
değiştirebileceğini örneklendirmek için
yapılan bir sunum.
P: Bildiğimiz kadarıyla Garanti Ban-
kasının desteğiyle kuruldunuz bu
noktada Garanti’nin desteği sizin için
ne ifade ediyor?
M.Ö: Garanti Bankası söylediğiniz gibi
Salt’ın kurucusu. Ancak bir noktada ya-
pılan işin değerini belirlemek çok kolay
değil. Daha yakın bir zamanda yapılan