Perspective Perspective 34 | Page 17

nırlıdır. İstisnai diziler dışında kimse X TV’nin o yeni çıkan dizisini 10 sene sonra tekrar izlemeyecek değil mi? Sinemalar da koşar adım hızlı tüketim furyasına katılmaya başlıyor. Aynı ko- medinin dördüncü filmi yetmiyor, be- şincisi çıkıyor. Artık san ata da tıpkı tüketim mallarına yaklaşır gibi dürtülerimizle yaklaşıyo- ruz. Araştırmadan dinliyor, sorgulama- dan izliyoruz. Rengi, şekli şemaili cez- bediyor o dizinin ve karşısında 3 saat su gibi akıp geçiyor, akıntısına kapılı- yoruz. Ya da ilk başta beğenmediğimiz o şarkı, defalarca dinlemeden sonra zorla beğendirtiyor kendisini, hatta ez- berletiyor. Ve biz, hiç durmadan yeni- sine ihtiyaç duyuyoruz, geçmişimizde köklü bir sanat yaşamı dururken. Hadi işi biraz abartalım. Bugün gün- dem bile hızlı tüketime kurban gidiyor diyorum ve çıtayı yükseltiyorum. Ge- çen hafta tarihin en önemli krizlerin- den birini yaşamış olabiliriz. Bu önem- li bir konudur ancak onun da yeniliği geçtikçe gördüğü ilgi de doğru orantılı şekilde azalacaktır. Mesela bu hafta da Kamboçya’da vize uygulaması kalk- tı diyelim ya da milli takımımız yeşil sahalarda önemli bir maça çıksın bu akşam. Geçen haftaki o devasa krizin yarattığı gündem medyadaki yerini; bu “yeni” vize müjdesine ya da futbol maçında yaşananlara -her neyse- bıra- kacaktır. Yani biz o krizi paketinden çıkardık ve kıtır kıtır yedik. Şimdi am- balajını bir köşeye koyuyoruz ve bu- gün aldığımız yeni gündemin paketini açıp ondan koca bir ısırık alıyoruz. İşte koca bir gündemi afiyetle tüketmeye başladık yine… Gülsek mi, ağlasak mı? İnsan hep mi böyleydi, yoksa tüketi- min uçsuz bucaksız bolluğuna düş- tüğünde mi bu şekilde evrildi merak ederim doğrusu. Daha yüz yıl öncesine kadar abur cubur niyetine kuru üzüm tüketen çocukların, elbette bugünkü torunlarından farkı vardır. Ama geli- şim yanında yapaylığı da getirdi ve biz bu yapaylıkla doğup büyüyenler, hiç yüksünmeden şimdiki halimizi kabul ettik. Kalıcı değer aramaktan yoksun bir tüketim anlayışı aslında FMCG sektörünün de ötesinde, hayatımızın tam ortasına yerleşmiş bir olgu. Zamanla oluşan sektörleşme ihtiyacı etrafımızı adım adım sardı. Sanat, futbol, müzik, siyaset, teknoloji… Kalıcı değer aramaktan yoksun bir tüketim anlayışı aslında FMCG sek- törünün de ötesinde, hayatımızın tam ortasına yerleşmiş bir olgu. Zamanla oluşan sektörleşme ihtiyacı etrafımızı adım adım sardı. Sanat, futbol, mü- zik, siyaset, teknoloji… Hepsi gitgide duygulardan arındırılıp, bizde yeni bir ihtiyaç yaratmayı arzulayarak varlığını sürdürmeye başladı. Bu da insan ilişki- leri başta olmak üzere tüm yaşamımızı yeniden şekillendirdi, ister istemez. Ve hiç enine boyuna sorgulamadık. Ge- liştikçe estetiğe ve duygulara olan ihti- yacımız ortadan kalktı. Sağlık, eğitim gibi insani ihtiyaçlarımız dahil her şey pazarlama nesnesine dönüştü. Ken- dimizi bile sosyal medyada pazarlar halde bulduk fark etmeden. Mutluluk- larımızı, acılarımızı, değerli anılarımızı sosyal alanda tüketime açtık ve gerçek anlamda yaşamaktansa “nasıl daha iyi pazarlarım” kafasıyla yaşamaya başla- dık. Güzel anlarımız yerini internetteki onlarca, yüzlerce beğeniye bıraktı… Anlayacağınız, hızlı tüketim biraz kur- caladığınızda bir paket bisküviden çok daha fazlası. Günümüzde toplumda büyük bir kesimin hayatının her anı- dır. Bunun ne kadar iyi, ne kadar kötü olduğu okurun kendisine kalmış tabi, ancak en azından bu durumun farkın- dalığıyla yaşamak, en kötü ihtimalle bize güzel bir bakış açısı kazandırır. Kaybolan değerlerin pek de uzaklarda olmadığı kanısına bile varabiliriz. Sahi, bahaneleri bir kenara bırakırsak; Hızlı mı tüketiyoruz dersiniz? P 15