nırlıdır. İstisnai diziler dışında kimse
X TV’nin o yeni çıkan dizisini 10 sene
sonra tekrar izlemeyecek değil mi?
Sinemalar da koşar adım hızlı tüketim
furyasına katılmaya başlıyor. Aynı ko-
medinin dördüncü filmi yetmiyor, be-
şincisi çıkıyor.
Artık san ata da tıpkı tüketim mallarına
yaklaşır gibi dürtülerimizle yaklaşıyo-
ruz. Araştırmadan dinliyor, sorgulama-
dan izliyoruz. Rengi, şekli şemaili cez-
bediyor o dizinin ve karşısında 3 saat
su gibi akıp geçiyor, akıntısına kapılı-
yoruz. Ya da ilk başta beğenmediğimiz
o şarkı, defalarca dinlemeden sonra
zorla beğendirtiyor kendisini, hatta ez-
berletiyor. Ve biz, hiç durmadan yeni-
sine ihtiyaç duyuyoruz, geçmişimizde
köklü bir sanat yaşamı dururken.
Hadi işi biraz abartalım. Bugün gün-
dem bile hızlı tüketime kurban gidiyor
diyorum ve çıtayı yükseltiyorum. Ge-
çen hafta tarihin en önemli krizlerin-
den birini yaşamış olabiliriz. Bu önem-
li bir konudur ancak onun da yeniliği
geçtikçe gördüğü ilgi de doğru orantılı
şekilde azalacaktır. Mesela bu hafta da
Kamboçya’da vize uygulaması kalk-
tı diyelim ya da milli takımımız yeşil
sahalarda önemli bir maça çıksın bu
akşam. Geçen haftaki o devasa krizin
yarattığı gündem medyadaki yerini;
bu “yeni” vize müjdesine ya da futbol
maçında yaşananlara -her neyse- bıra-
kacaktır. Yani biz o krizi paketinden
çıkardık ve kıtır kıtır yedik. Şimdi am-
balajını bir köşeye koyuyoruz ve bu-
gün aldığımız yeni gündemin paketini
açıp ondan koca bir ısırık alıyoruz. İşte
koca bir gündemi afiyetle tüketmeye
başladık yine… Gülsek mi, ağlasak mı?
İnsan hep mi böyleydi, yoksa tüketi-
min uçsuz bucaksız bolluğuna düş-
tüğünde mi bu şekilde evrildi merak
ederim doğrusu. Daha yüz yıl öncesine
kadar abur cubur niyetine kuru üzüm
tüketen çocukların, elbette bugünkü
torunlarından farkı vardır. Ama geli-
şim yanında yapaylığı da getirdi ve biz
bu yapaylıkla doğup büyüyenler, hiç
yüksünmeden şimdiki halimizi kabul
ettik.
Kalıcı değer
aramaktan
yoksun bir
tüketim
anlayışı
aslında FMCG
sektörünün
de ötesinde,
hayatımızın
tam ortasına
yerleşmiş bir
olgu. Zamanla
oluşan
sektörleşme
ihtiyacı
etrafımızı adım
adım sardı.
Sanat, futbol,
müzik, siyaset,
teknoloji…
Kalıcı değer aramaktan yoksun bir
tüketim anlayışı aslında FMCG sek-
törünün de ötesinde, hayatımızın tam
ortasına yerleşmiş bir olgu. Zamanla
oluşan sektörleşme ihtiyacı etrafımızı
adım adım sardı. Sanat, futbol, mü-
zik, siyaset, teknoloji… Hepsi gitgide
duygulardan arındırılıp, bizde yeni bir
ihtiyaç yaratmayı arzulayarak varlığını
sürdürmeye başladı. Bu da insan ilişki-
leri başta olmak üzere tüm yaşamımızı
yeniden şekillendirdi, ister istemez.
Ve hiç enine boyuna sorgulamadık. Ge-
liştikçe estetiğe ve duygulara olan ihti-
yacımız ortadan kalktı. Sağlık, eğitim
gibi insani ihtiyaçlarımız dahil her şey
pazarlama nesnesine dönüştü. Ken-
dimizi bile sosyal medyada pazarlar
halde bulduk fark etmeden. Mutluluk-
larımızı, acılarımızı, değerli anılarımızı
sosyal alanda tüketime açtık ve gerçek
anlamda yaşamaktansa “nasıl daha iyi
pazarlarım” kafasıyla yaşamaya başla-
dık. Güzel anlarımız yerini internetteki
onlarca, yüzlerce beğeniye bıraktı…
Anlayacağınız, hızlı tüketim biraz kur-
caladığınızda bir paket bisküviden çok
daha fazlası. Günümüzde toplumda
büyük bir kesimin hayatının her anı-
dır. Bunun ne kadar iyi, ne kadar kötü
olduğu okurun kendisine kalmış tabi,
ancak en azından bu durumun farkın-
dalığıyla yaşamak, en kötü ihtimalle
bize güzel bir bakış açısı kazandırır.
Kaybolan değerlerin pek de uzaklarda
olmadığı kanısına bile varabiliriz. Sahi,
bahaneleri bir kenara bırakırsak;
Hızlı mı tüketiyoruz dersiniz? P
15