Perspective Perspective 34 | Page 61

Ve serüven başlar; ilk gişe rekoru se- naryosunu da yazmış olduğu ‘İkisi de Cesurdu’ filmi ile gelir. Kabadayı, kimsenin önünde eğilmeyen, ağla- mayan, bir o kadar güçlü bir o kadar bizden Yılmaz’ın hikayesi. Sinemada jön denince akla ilk gelen yakışık- lı kral Ayhan Işık dönemleri ve kara kaşlı, kara gözlü bir çocuk gelmiş filmler çekiyor, halk çıkan her filmde salonları dolduruyor, yalnız ismi bile gişe yapıyor; hal böyle olunca bir ga- zeteci soruyor bir gün Yılmaz’a Ayhan Işık gibi bir yakışıklı kral varken siz kendinizi sinemada nerede görüyor- sunuz diye, kral bekletmiyor cevabı- nı; ‘O yakışıklı kralsa ben de Çirkin Kral’ım.” Yılmaz’ı anlamak için önce çok kat- manlı bir adam olduğunu bilmek gerektiğine inanıyorum. Bir çekim es- nasında ilk eşi Nebahat Çehre’nin ba- şının üstüne rakı şişesi koyup gerçek mermi ile o şişeye ateş eden ve hedefi vuran, yine bir gün Nebahat onu terk etmeye hazırlanırken üstüne arabayı süren, Kulüp 12’de çıkan bir tartışma sonucu üç kişiyi bıçakla yaralayan, en bilindik hikayesi; bir film çekimi için Adana’da olduğu sırada bir restoran- da rakısını içerken içeri girip kendi- sine ana avrat küfreden ilçe savcısını iki kaşının ortasından vuran adam Yılmaz’dır, filmlerinde oynadığı ka- badayı roller de Yılmaz’dır. Ama onu yalnız bu hikayelerle tanımanın böy- lesine büyük bir yönetmene ve sevda adamına haksızlık olacağı kanısında- yım. Avrupa’nın en prestijli film festiva- li olan Cannes Film Festivali’nde en büyük ödül olan Altın Palmiye’yi ka- zanan ilk Türkiye vatandaşıdır Gü- ney, yine o törene üstünde kiralık bir smokin ve cebinde eve dönüş parası olmadan katılan adamdır Güney. Her gün özlediği, hayalini kurduğu vata- nına dönemeden hayata veda eden, vatandaşlıktan çıkarıldığı gün saat- lerce ağlayan adamdır Güney. Mahir Çayan ve arkadaşlarını aylarca evinde saklayan, Yol’u, Sürü’yü, Duvar’ı çe- kip halkını ve derdini dünyaya anlatan adamdır Güney, kırk yedi senelik ha- yatını on iki senesini dört duvar ara- sında geçirmiş, bazen çok sevilmiş, ba- zen yalnızlaştırılmış yine de sevmeye, hayal etmeye devam etmiştir Güney. Son sözlere gelirken sahneyi ilk Ne- bahat Çehre’ye bırakalım, nasıl anmış Yılmaz’ı: “Dünyanın en güzel bakan adamıydı. Ela, çekik, çok güzel gözle- ri vardı. Muhteşem gülen bir adamdı. Ama sert bakardı. Oynadığı karakterle uyum sağlamak içindir o da... Çok ya- kışıklı bir adamdı, fotoğraflarıyla ala- kası yoktu.” Son sözü de yine o söylesin, güzel se- ven, güzel düşünen, bir o kadar deli, bir o kadar akıllı, yakışıklı ama yine de Çirkin Kral: “Hüznün sayısız tonu, birçok yüzü vardır. Çiçekler, kuşlar ve rüzgârlar gibi. Ben, bazı yakın arkadaşlarımın aracılığıyla, sevgi ve kederi anlatmaya çalıştım. Her ne kadar bazıları tarafın- dan anlaşılmaz ve inanılmaz bulunsa da. Öyle hissediyorum ki, insanlar ya- sadıkça yaşayacaklar. Çünkü hüzün, sevgi ve kederi sadece insan bir arada taşıyabilir.” P Ama farklıların da içinde farklıları vardır ki: garibandır. Günümüzde dile gelmeyen, bu satırları okuyan sizlerin de yüksek ihtimalle çok aşina olmadığı bir sözcük lügatlarına çok erken yerleşir: Yok. 57