haliyle değineceğim bu konuya. Çünkü
tasarım denince mimariden bahsetme-
den olmaz. İnsanlık çağ atladıkça, insan-
ların beklentileri de her alanda olduğu
gibi mimaride de değişti. Tatmin sınır-
ları yükseldi, daha farklısını, daha oriji-
nalini istemeye başladılar. Bu durumda
arz-talep döngüsü doğrultusunda, yaza
susuz kalacak olan biz değilmişçesine
75. katta havuzlar, toprak üstündeki
ormanlarımız katledilmiyormuşçasına
çatılarda ormanlar, bir de hangi mantık-
la moda olduğunu anlamadığım yerden
göğe cam dış cepheler gibi birtakım yeni
bina tasarımları ortaya çıktı.
Tabi bir de duvarların diğer tarafı, işin
iç yüzü var ki, orası tam bir hayal gücü
Her icadın kağıt üzerine
dökülmüş bir varoluş
hikayesi vardır ki, buna
tasarım demememiz için
bir sebep yok sanırım.
lanan ve inşasında yalnızca demir kul-
lanılan bir mühendislik harikası olan
Eiffel Kulesi’ni verebiliriz. Eiffel, iyi bir
tasarımın sıradan bir inşaat malzemesi
olan demiri bile nasıl estetik ve ölüm-
süz bir anıt hale getirdiğinin, bununla
da kalmayıp koskoca bir ülkenin sem-
bolü yaptığının göstergesi. Diğer yan-
dan, Panama Kanalı’nın fonksiyonelli-
ği dolayısıyla bir şaheser olduğunu da
söylemeden geçemeyiz. Görüntüsüyle
değil belki ama çalışma prensibiyle tam
bir mühendislik harikası ki bu da bize
tasarımın fonksiyonelliğiyle de dillere
destan olabileceğini gösteriyor.
Crème de la crème Boyutunda
Tasarım
cümbüşü. Her zevke hitap edecek, ha-
yatı kolaylaştıran çeşi t çeşit tasarımlar
ortaya çıktı. Ama hayatı kolaylaştırmak
ve tasarım kelimelerini aynı cümlede
kullanınca, fonksiyonellik ve orijinalli-
ğin çok farklı şeyler olduğuna da dikkat
çekmek isterim. Her fonksiyonel olanın
aynı zamanda farklı da olduğunu söyle-
yemeyiz.
Dünya çapında düşündüğümüzde, bazı
tasarımlar fonksiyonelliğiyle bazıları da
sanatsallığıyla efsaneleşmiştir. Öyle ki,
sanatsal güzelliği yapılış amacının önü-
ne geçip, dünyanın dört bir yanından
insanları akın akın kendine çekebilir.
Mesela Anton Gaudi’nin tasarladığı ama
inşasını bitiremeden öldüğü ve hala bi-
tirilemeyen Barcelona’daki La Sagrada
Familia (Kutsal Aile) Bazilikası buna eşsiz
bir örnek. Sıra dışı tasarımı sayesinde,
daha inşaat halinde olmasına rağmen
milyonlarca insan tarafından ziyaret
ediliyor. Başka bir örnek olarak, yıllar
önce Paris Fuarı’nın giriş kapısı olarak
fuar bitiminde kaldırılmak üzere tasar-
Bir de, zenginlik tanımının da üzerin-
deki sınıfı nitelerken kullanıldığı için
en uygun başlığın bu olduğunu düşün-
düğüm bir tasarım sektörü var. Çoğun-
luğun standartlarına değil de, kapita-
lizmin favori kitlesi olan, 1. aşamada
“çok param var nereye harcasam”, 2.
aşamada “bakın bakın çekinmeden ba-
kın işte bunu aldım ama inanır mısınız,
hala çok param var” zihniyetindeki, ki-
barca “zengin” diye tabir ettiğimiz sınıfa
hizmet ediyor. Bir de parasının mikta-
rını anlatmaya sıfatların yetmediği, pır-
lantalı duş başlıklarıyla altın suyunda
banyo yapanlar var ki, “limited edition”
dediğimiz sistemin 1(bir) tane ile sınır-
landırılmışını kullanıyorlar ve onlar da
“öyle çok param var ki, bunu bana özel
ürettiler” sınıfı.
Bu sektörün iki de büyük yıldızı var:
arabalar ve mücevherler. Bilirsiniz, en
büyük korkuları sivri topuklarıyla Arna-
vut kaldırımlarında yürümek zorunda
kalmak olan çıtı pıtı hanımefendilerimiz
var bizim. Onlar, pırlantası daha büyük
olsun, elması daha saf olsun, böylesi sa-
dece bende olsun derken, holdinglerin-
de dev ekranlarda belgesel seyreden şık
beyefendilerimiz, vitesi altın kaplamalı
olsun, direksiyonu kaplamayın güneşte
ısınıyor, jantlar da platin olsun diyor.
Böyle “crème de la crème” talepler ge-
lince, tasarımcılarımız da “crème de la
crème” tasarımlar yaparak beklentileri
karşılamaya çalışıyorlar. Yanlış anlaşıl-
masın, eleştiri yapmıyorum, yalnızca
gözlem benimkisi.
En başta söylediğim gibi, tasarımın be-
nim baktığım yerden nasıl göründüğü-
nü anlatıp, kendi üslubumla sizi ken-
di bakış açıma misafir etmek istedim.
Memnun kaldıysanız, yine beklerim.P
19