ok
sitede
okumamdan
daha çok New York’da
yaşıyor olmam da baş-
s
lı başına fayda sağladı.
O
t ecrübeler bir şekilde
şekild buraya
tecrübeler
döö ndüğünüzde açığa
açığ çıkıyor.
döndüğünüzde
ora
Türkiye’de belki oradaki
gibi
olamıyorsunuz Bir sürü
özgür olamıyorsunuz.
f
engel çıkabiliyor burada fakat
belki
başka bir ülkede olsaydık önümü-
çıkacak Sana-
ze farklı engeller çıkacaktı.
tın bu engellere rağmen bir
b faaliyet
göstermek olduğunu düşünüyorum.
düşü
Fellini’nin bir sözü vardır: ‘’En
‘’E yaratıcı
işler en çok kısıtlandığınız zaman
orta-
za
ya çıkar.’’
P: Ortaoyuncular bünyesinde
bünyesind ‘’Masal
Müfettişi’’ oyununda yer aldınız
fa-
a
kat çıkışınızı “Pera’daki Hayalet”
ile
Ha
yaptınız. Oyunun yazmaya nasıl
karar
n
verdiniz ve yazarlık sürecinde
sürecin neler
yaşadınız? Nelerden ilham aldınız?
a
26
olduğunu merak ediyorduk. Bir kulağı-
mız sahnedeydi. Örneğin benim ilk yap-
tığım resimler, 1993 yılında babamın
yazdığı ‘’Köhne Bizans’’ operasındandı.
Hatta babam, 3 yaşında yaptığım oyunla
ilgili resmi alıp oyunun afişi yapmıştı. Şu
an o tarz soyut bir resim yapamam diye
düşünüyorum. Bizim yaptıklarımıza
kıymet verip bizi de her seferinde oyun-
ların hazırlanışına dahil ettikleri zaman
aslında fark etmeden bizi teşvik etmiş
oldular.
P: Sizin burada büyüdüğünüz gibi bu
tiyatroda büyüyen seyirciler de ol-
muştur mutlaka...
M.F.Ş: Tabii ki oldu. Aslında bu tiyat-
ronun kemikleşmiş bir seyircisi var
diyebilirim. Örneğin, Ferhangi Şey-
ler oyununa yıllar önce babasıyla gelip
sonra kendi oğlunu getiren seyirciler
var. Böyle kuşaklar arası bir oyun oldu
mesela Ferhangi Şeyler. Bir sürü başka
oyun da bu şekilde. Bu durumu oluştur-
dukları için başta babam olmak üzere
Ortaoyuncular’ın bütün kadrosuna çok
hayranım.
P: Amerika’da aldığınız eğitim kariye-
rinizi nasıl etkiledi?
M.F.Ş: Liseden sonra New York
Üniversitesi’nde sinema-televizyon bö-
lümünde okudum. Üniversitedeyken
kendi bölümümün yanında oyunculuk
dersleri de aldım. İstanbul’a döndük-
ten sonra da Kraft oyunculuk atölyesin-
de iki senelik bir oyunculuk eğitimim
Ferhangi Şeyler
oyununa yıllar
önce babasıyla
gelip sonra kendi
oğlunu getiren
seyirciler var.
oldu. Eş zamanlı olarak da Ses
Tiyatrosu’nda öncelikle asistanlık, ar-
dından ‘’Masal Müfettişi’’ adlı oyunda
oyunculuk yaptım. En büyük eğitim,
çocukluğumdan beri bu tiyatroda bu-
lunmak diyebilirim.
P: Okyanus ötesinde geçirdiğiniz za-
man süresinde neler gözlemlediniz?
Size neler kattı?
M.F.Ş: Özünde ben Türkiye’de büyü-
düm. Üniversite boyunca kendi kültü-
rümle oranın kültürü arasındaki farkları
görebiliyordum. Bence en büyük avan-
tajım New York gibi birçok kültürün
barındığı bir şehirde bulunmuş olmak
oldu. Bence New York, bir Amerika
şehrinden ziyade bir Avrupa şehri gibi.
Ayrıca, New York sanatsal anlamda ken-
dime çok yakın hissettiğim bir şehir. Ka-
osu, kaosun içindeki düzeni, tiyatroları,
müzeleri, sergileri ve sokaktaki devinimi
ile çok besleyici bir şehir. Benim üniver-
M.F.Ş: Ortak bir paydada birleşseler
birle
bile,
bambaşka iki olay.
oynamak ve yazmak bambaşk
Benim eğitimim ağırlıklı olarak
olara senaryo
yazmak üzerindeydi. Beni en çok çeken
dersler de hep bunun üzerine olmuş-
tur... Çocukluğumdan beri babamın sa-
yısız oyununu izlediğim için bir şekilde
zamanla kafamda oyun yazmak adına
bir formül oluştu. Beni yakın çevrem de
oyun yazmam için teşvik etti. Teşvik de
bir noktadan sonra insanların benden bir
beklenti içine girmesine dönüştü. Özel-
likle, bu konuda anneme ve babama karşı
bir sorumluluk hissetmeye başladım. Bir
süre oyun yazmaktan kaçsam da küçük-
lüğümden beri en çok yapmak istediğim
şeylerin arasındaydı diyebilirim.
Pera’daki Hayaleti yazmadan önce bir
sürü koşul ve motivasyon bir araya
geldi. Biz her zaman burada müzik-
li ve orkestra çukurunun kullanıldığı
oyunlar izleyip aynısını ileride yapa-
bilmek isterdik. Orkestra çukuru uzun
zamandır kullanımda değildi. Ben de
babama orkestralı bir oyun yazmayı dü-
şünüyorum diyerek zaman kazanmaya
çalışıyordum. Sonra babam bana açık
bir çek vererek, orkestra çukurunun da
olduğu bir oyun yazmamı söyledi. Ar-
dından ben de harıl harıl yazmaya baş-
ladım. Okulda öğrendiğim şeylerden
biri, senaryo yazarken genel konulardan
daha çok kendi dertlerimizden yola çı-
karak bir hikaye oluşturmaktı. Tiyatro
özelinde, belki bir derdin yoksa oyun
kaleme almamalısın. Derya’yla sohbet
ederken hep bizi en çok sinirlendiren ve
düşündüren konuları bulmaya çalıştık.
Pera’daki Hayalet’in özü bu arayışın ar-
dından ortaya çıktı diyebilirim.