BEYAZ HAVLULAR
Sıradan bir sabahtı
S
ıradan bir sabahtı. Günün
güçsüz ilk ışıklarının gözümü
bulması fazla zaman almadı
ve penceremin karşısındaki
taştan binaların çatıları yine
bembeyazdı. Buraya ne zaman geldiği-
mi artık hatırlamıyorum. Girişte dans
eden çocuklar vardı, yüksek sesle çalan
ömrü dinlediği dakikalardan ibaret bir
şarkı, etraflarında alkış tutan anne baba-
lar, birçoğu sıkılmış. Kilolu, kısa boylu,
gözlüklü bir kız çarptı ayağıma, kapıya
yönelmiş, gözlerimle merdivenleri arı-
yordum, kapı ağzında kalmış tek ayağı-
ma bilinçsizce çarptı, kulağımda başka
bir şarkı çalıyordu, neden burada ol-
duğumu, yarım kalan işleri ve cevapsız
birkaç aramayı düşünüyordum. Açık-
lama yapmak zorunda olmayı düşünü-
yordum, sormak için sorulan sorulara
cevap yazmalıydım, ne söyleyeceğimin
önemi yoktu ne soran için ne de benim
için. Sorular yalnızca soranın sorumlu-
luk bilinciydi; dişlerini fırçalamak, hava
soğuksa kalın giyinmek ve haber alama-
dığın arkadaşına neredesin diye sormak
çünkü bu sayede dalga geçmek üzeri-
ne kurulmuş bir muhabbetin ortasında
adım geçtiğimde, ben konuştum diye-
bilecekti, diyebileceklerdi. Açıklama
yapmak zorunda olduğumu düşünüyor-
Açıklama
yapmak
zorunda olmayı
düşünüyordum,
sormak için
sorulan
sorulara cevap
yazmalıydım;
ne
söyleyeceğimin
önemi yoktu ne
soran için ne de
benim için.
61
Halit Berk Bulakoğlu
[email protected]
dum çünkü onların rolü sormak benim
rolüm açıklama yapmaktı bu sayede
insanlar kendini iyi hissedebilir ben de
kendimi değerli görebilirdim, belki de
yapmazdım, başı diz kapağıma gelen
gözlüklü, kilolu kız, ona baktığımı ha-
tırlıyorum, sanki o çarpar çarpmaz bak-
masaydım gözlerinin içine bir ölü kadar
nefes alamayan gözlerimin eşliğinde;
özür dileyecekti. Hafifçe yapacağım bir
kafa hareketi üzerine bir de ince, anla-
yışlı bir gülümseme, bütün bu çarpış-
ma hali tam olarak böyle sonlanabilirdi.
Gözlüklü, kilolu kız, başı diz kapağım-
da, aynı anda insanlara açıklama yap-
mam lazım düşüncesi, ayağıma çarpar
çarpmaz kafamı çevirdim, ucuz teypten
gelen kalitesiz müzik birkaç saniyeliğine
kulakları terk etti, bakışlarımı hafiflet-
meyi unutmuştum, aklımın içindeki dü-
şüncelerle kıza bakıyordum gözlüklü ve
kilolu, düşüncelerim, yaşına göre hayli
kalın olan gözlük camlarını es geçiyor,
hafiflemeye imkân bulamadan yüzünü
buluyordu. Velilerin bu saniyeler arasın-
da yapay mimiklerle birbirlerine baktık-
larını hatırlıyorum. Evet dişlerini fırçala,
hava soğuksa kalın giyin, haber alama-
dığın arkadaşına neredesin diye sor ve
çocuklarının tehlikede olduğunu hisse-
dersen onları koru. Televizyonla büyü-