Perspective 36 A2018-3196-PerspectiveSayi36-DUSUK | Page 43

41 düşünülebilir mi? Savaş da nitekim, insanların anlaşma çabalarından birisi- dir. Oysa ölüm dışında kalan zevklerin binlercesi, acıyı telafi edemez. Zevk anlık bir rüya iken, acı süreklilik gös- teren ve derinlerimize tesir eden ger- çek bir olgudur. “Kızgın, karşı konmaz, öfke dolu, her şeyde aşırı, töreler konusunda görülme- dik bir sapkınlık yaşayan, bağnazlığa dek tanrısız... bir iki lafla böyleyim işte. Ya olduğum gibi alın ya da bir kez daha vurup öldürün beni. Çünkü değişme- yeceğim” Çünkü bütün kötümserliği içinde onun şiddetle yadsıdığı bir fikir var: Uğrama, başına gelme eylemi. Er- dem adına allanıp pullanan kavramlar arasında çiğnemektedir; insan onunla tekrardan yarattığı kötülük bozgunu- na boyun eğmekte, özgürlüğü de ger- çekliğini yitirmektedir. Ötekiler kendi isteklerine isyan etti diye birey bir başkaldırı yapmayı sına- mamalı mı? Bireyin özgürlüğü zaten böyle bir çabaya girmeyecek midir? Sade, ara sıra kuşkusuz bir çözüm yolu aklına getirdi. Kendini toplum- dan koparan süreç boyunca acı çek- miş olabilir miydi? Bu soruları kendi- lerine yöneltemedikçe insanlar erdem üzerine demeçler, sahte altın işlemeli sözler, ince dokunmuş yüzeysel ka- lıplar ürettiler. Belki de yalnızca kendi yargıları aracılığıyla kendi korkula- rını meşru kıldılar. Yazarken tutulan o nefesi gönül rahatlığıyla geri vere- Oysa ölüm dışında kalan zevklerin bin- lercesi, acıyı telafi edemez. Zevk anlık bir rüya iken, acı süreklilik gös- teren ve derin- lerimize tesir eden gerçek bir olgudur. mediler. Aslında belki de her putlaşmış düşüncede, her ‘tehlikeli’ düşüncede olduğu gibi bir yazarı tüm maskelerini hesaba katarak onu yorumla yetisi, bu yargıların ikinci sebebi oldu. Ona göre iyilik, barışmaz öğeleri özle- rinde uyumlu gösteren bir oyundu; bol- luğun bitmez tükenmez iştahı ile yoklu- ğun bencil hırsı uzlaşabilir miydi? Sade, insanlık ve iyilik kavramlarının çıkar kavramının kılık değiştirmiş örnekleri olduğunu savundu. Bireysel zevkleriyle çatışmayacak bir toplumun özlemi- ni çekiyordu. “Gerçek şu ki zevk düş- künün edinimleri dünyaya bir tehlike getirmiyor; bir çeşit oyun denebilir bu edinimlere.” Belki de kinsiz bir dün- yada, başka bir dünyada, hıncın gü- vensizliğin yarattığı bu edinimler de silinip gidecekti. Suçu çekici kılan ya- saklar yok edilebilse, şehvetin kendisi bile ortadan kalkabilirdi. Bu kavram- lar ortadan kaldırılamıyorsa, yasak- ların tedavisi nasıl bulunacaktı? Te- melde tek tek ayrılan öznelere kitle halinde uygun geldiği iddiasıyla ko- nulmuş soyut yasaklar bütününün varlığını sorguluyor ancak bunu is- yan eden bir deneme şeklinde değil, zevki ve zevkteki en uç yönelimleri natüralist bir anlatımla okuyucuya sunuyordu. Kısacası söylemek iste- diği şeyi doğrudan değil de yasak- ların sınırını zorlayan bir abartıyla öne sürüyordu. Belki de günün sonunda, bireyden bireye değer ayrımları olduğu so- nucuna da vararak herkesin ayrı olduğu noktaya saygı göstermek yetecekti. Suçun veya yasakların betimlenmesindeki çekici nokta; bu tür yasak ve hoş görülmeyen anlatı- ları -edebi açıdan- güzel sanatların bir dalı olarak ele alabilmekti. P KAYNAK Sade’ı Yakmalı Mı?, Simone de Beauvoir