Bir Zamanlar
Geleceğe Bakis .
İnsanlığa verilmiş
olan en büyük hediye
düşünebilmek ve
meraktır. Düşünebilmek;
bizleri ileri taşıyan bir lütuf,
aynı zamanda da bizleri
geriye götüren pek çok şeyin de
kaynağı olan bir cezadır. Hayaller
ise işte bu düşüncelerin ve merak
duygusunun eseridir. Hayallerimiz bizleri
hiç ummadığımız noktalara ulaştırmaktadır:
isteklerimize, hedeflerimize, imkânsızlarımıza,
geçmişe ve de geleceğe.
Özel olarak olacakları ve geleceği
tahmin ve hayal etmek insanlar için tarih
boyu başlı başına bir amaç haline gelmiştir.
Öyle ki medeniyetler boyunca sırf bu işle
meşgul kişiler olmuştur ama bu geleceği
hayal etme yarışında popüler zirve dönem
1970’ler ve 1980’ler olmuştur. Bu dönemde
çeşitli romanlar kaleme alınmış, özgün
sinematografik içerikler yaratılmış hatta
geçmişteki gün yüzüne çıkmamış eserler
yeniden boyutlandırılmıştır. Bu yılların ağırlıklı
işlediği tema ise gelecekteki olası uzay çağları
olmuştur.
Olası uzay çağları bu dönemde ütopik,
distopik ve karmaşık perspektifler başta
olmak üzere pek çok çeşitli bakış açılarından
işlenmiştir. Örneğin Mad Max(1979), Blade
Runner(1982), The Terminator(1984) gibi
filmler distopik bir geleceği yansıtmaktaydılar.
Bu ve benzeri distopik geleceklerde o
dönemlerde bulunması mümkün olmayan
44
fakat şu an bazılarının uç noktalarından
korkulan ve şüpheyle yaklaşılan yapay zekâ
gibi teknolojilerin sonucunda yaşanan
afetler, acılar, insan odaklı problemler,
bunların meydana geliş süreci ve etkilerinden
bahsedilmektedir. Daha da önemlisi bu
problemlerin genel olarak oluş şeması
insanların elinde bulunanlarla yetinmeyip
daha fazlasını arzulaması veya insanların
umarsızlığı ve gelişen olaylar neticesinde
yaşanan çıkar çatışmalarının sonucu olarak
bu distopik geleceğin oluşumu bahsedilmekle
kalmayıp bizlere adeta bir yapılmaması
gerekenler listesi oluşturulmaktadır. Bu
gelişmelerde 20. yüzyılın başındaki savaşların
ve savaş sonrası bunalım vaktinin de
etkisinin büyük olduğu kaçınılmazdır. Bu
dönemde sadece distopik filmler-diziler
çıkmakla kalmayıp daha eski olan Aldous
Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı, George
Orwell’in 1984’ü veya Ray Bradbury’nin
451 Fahrenheit’ı gibi distopik romanların da
yükselişi gerçekleşmiştir.
Bütün bu distopik eserlere karşı o
dönemlerde ortaya çıkan ütopik pek
fazla esere rastlamayız fakat kısmen de
olsa Back to the Future(1985-1990) serisi
gibi eserler mevcuttur. Ütopik eserlerin
kısıtlılığının veya üretkenliğinin az olmuş
olmasının nedenini belki de 2001: A Space
Odyssey’den(1968) çözebiliriz. 2001’den de
anlayabileceğimiz gibi biz insanlarda merak
duygusu mevcuttur ve bu merak duygusu
keşif ve korku duygularıyla birbirine bağlantılı