yanılma şansım yoktu. Problemi nasıl
çözebileceğinizi öğrendiğiniz zaman
diyorsunuz ki evet, benim çözmem gereken
bir şey var; uzaktan eğitim sistemi. Birkaç
ayağı var bunun. Dersi anlatmak da
bunlardan bir tanesi. Teknik donanım da
bunlardan bir diğeri. İçerik ve öğrencinin
bunu izleyeceği bir platform da… Bu
problemleri nasıl çözeceğimi teker teker
inceleyip, problemlerin neler olduğunu görüp
ardından da problemleri çözmeye çalıştım.
Tabi ben belirli bir noktaya getirebildim bunu.
Sonrasında tabi yolumun Barış Ayhan ile
kesişmesi bir kırılma çizgisiydi.
İTÜ’de belki en çok zaman geçirdiğiniz
arkadaşlarınızdan
biri şuan jet ana
üssünde bir görev
üstleniyor. Birisi bir
uçağın bir parçasının
mühendisliğini
yapıyor. Siz şuan
yaptığınız işin en
iyisisiniz belki ama
geriye dönüp keşke
dediğiniz oluyor
mu?
Asla ve asla kati
suretle olmuyor ama
hayat öyle değil.
Ahkâm kesmek
istemiyorum buradan
ama içimde şunu
hissediyorum; uçak
mühendisliğini bir
şey için okudum. Bunun da zamanı gelecek
diye okudum çünkü ben belki bir gün, bir
öğrencimin kurduğu bir şirkete yatırımcı
olarak havacılıkla ilgili bir şeyler yapacağım.
İçimdeki o tutku hala var. Dronlara karşı aşırı
bir merakım var. Bu işin geçmişinde benim
bir tane model uçak üretim atölyem vardı,
model uçak yapıp satma amaçlı. Babamın
işlerinin kötüleşmesinden dolayı “Ben nasıl
daha fazla para kazanırım, aileme katı
sağlayabilirim?” sorusu ile bir gün karşıma
EPP denilen bir malzemeden yapılmış bir
uçağın kanadının duvara çarpma anı geldi
video olarak. Yat sanayisinde ve otomobillerin
tampon içlerinde kullanılan, darbeyi çok iyi
absorbe eden ve ardından enerjiyi geri veren,
deformasyona uğramayan bir malzeme.
34
Bu malzemeden yaptıkları model uçaklarla
180km/h hızlarla duvara toslayıp tekrardan
kırılmadan uçağı alıp atıyorlardı. Ben de bu
uçağı Türkiye’de üretmeye çabaladım. Altı
ay interneti taradım. Yaklaşık üç ay sonunda
o köpüğü sadece Fransa’da bulabildim.
Fransa’daki firmadan o köpüğü çamaşır
makinası büyüklüğündeki koliler içerisinde
ithal ettik. Ardından ABD’den bir adet CNC
tezgâhı arkadaşlarım tarafından bir yarışma
dönüşü parça parça bavullarla bana taşındı.
Çin’den elektronikler geldi, ağabeyim
Hong Kong’dan pilleri gönderdi. Murat
isimli bir arkadaşımla beraber bir sanayi
sitesindeki atölyede model uçak üretmeye
başladım. Ardından Murat, kariyerine okulda
akademisyen olarak
devam etme kararı
alınca tek başıma
bir atölye tuttum.
O atölyede uzaktan
kumandalı model
uçak yapıp satmaya
başladım. Kabaca on
beş adet uçak yapıp
satabildim. Sonrasında
matematik dersi işim
o kadar ilerledi ki asıl
maddi kaynağımın
diğeri olduğunu,
uçak satarak -ki
Türkiye’de pazarı yok-
ilerleyemeyeceğimi
anladım. Atölyemi
kapatıp asıl işimle
devam ettim.
Tam da burada bunu sormak
istiyorum hocam, çevrimiçi eğitimin
geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sizin şu anki anlattığınız dersler on
sene sonra öğrencilerin dinleyebileceği
konumda mı sizce?
Bence şu anki haliyle on sene sonra
dinlemeyecekler çünkü on seneye kalmadan
sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik ve
bunların hepsi eğitimde kullanılıyor olacak.
Birkaç sene öncesinde Mark Zuckerberg,
Facebook’un CEO’su, çocukların garajda
bulduğu Ochillus’u satın aldı ve Ochillus’u
satın aldıktan sonra yaptığı konuşmada “Bu
alet, üniversitelerdeki eğitimden ameliyatlara
kadar dünya üzerinde çok şeyi değiştirecek.”