Optimum May. 2019 | Page 12

Yılların, asırların yorgun düşürdüğü ve içinde bulunduğu çağın, Batılı devletlerin gelişmişlik düzeyinin gerisinde kalmış bir imparatorluk… Ve tüm bu gerilemelerin nedenlerinin farkında, milletinin bu derin kör kuyuya düşmesine asla izin vermemeye karalı olan Mustafa Kemal… Mustafa Kemal; tarihin sayfalarıyla adını 1911 yılında, Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde kalan son Kuzey Afrika toprağı olan Trablusgarp Savaşı’nda tanıştırdı. Her ne kadar cephede verilen mücadele kalan bu son toprağı kurtaracak güçte olmasa da Mustafa Kemal’in askeri başarısı ve niteliği tüm dünya çapında konu olmaya başlamıştı. Onu tarihte bu belirgin kılan, bir efsane olarak tarihin belleğine işleyen ve diğer liderlerden keskin çizgilerle ayıran niteliklerinin başında ileri görüşlülüğü ve yol göstericiliği gelmiştir. Çünkü önlerine geçerek onlara birtakım şeyleri öğretmek ve zihinlerindeki birçok konuyu yeniden şekillendirmek zorunda olduğu halkı onun tam anlamıyla bu liderliğine muhtaç düşmüş vaziyetteydi. Bu yorgun düşmüş devletin en büyük sınavlarından biri olan 1.Dünya Savaşı’nda hayatta kalma çabası ve özellikle Çanakkale Cephesi’nde Mustafa Kemal komutasındaki Türk ordusunun gösterdiği üstün başarı, onun saygınlık ve itibarının dünya çapında iyice yaygınlaşmasını ve yerleşmesini sağlayan olaylardan biri olmuştur. Çanakkale Cephesi’nde, diğer tüm alanlarda olduğu gibi askerini arkasına katan ve daima onlara bir pusula olan bir lider olmuştur Mustafa Kemal. Öyle ki silah arkadaşlarından olan Salih Bozok, Mustafa Kemal’in Çanakkale Cephesi’ndeki yol göstericiliğini bir anısıyla şöyle özetler: “İngilizler Çanakkale’de Anafartalar Grubu’nu mağlup edip de cepheyi sökemeyince, yeni bir harekete giriştiler ve bu cepheyi sağdan çevirmek istediler. Düşmanın planını bozmak için Kireç 12 Tepe’yi tutmak lazımdı. Hâlbuki oraya giden tek bir dar yol savaş gemileri tarafından makaslama ateş altına tutuluyordu. Her an gülleler korkunç patlayışlarla ortalığı alt üst ediyor, ölüm saçıyordu. Bir insanın değil, bir kurdun bile geçmesine imkân görülmüyordu. Kireç Tepe’yi tutmak emrini alan Türk subay ve askeri tereddüt içindeydiler; fırsat gözetiyorlardı. Fakat düşmanın ateşi bir an bile kesilmiyordu. Mustafa Kemal bu hali görünce siperlere koştu, askerin arasına karıştı ve sordu: ‘’Niçin geçmiyorsunuz? ‘’ İçlerinden biri cevap verdi: ‘’Düşman ölüm saçıyor, geçilmez!’’  Mustafa Kemal zerre kadar korku ve tereddüt göstermeden: ‘’Oradan böyle geçilir!’’ dedi ve ileri fırladı. Mehmetçik artık durur mu? O da kumandanının arkasından ileri atıldı. Toz, duman, alev ve ölüm kasırgasını yaran askerler karşıya vardılar, tepeyi tuttular.” Halkını gerçek başarılara taşımak isteyen, gerçek bir liderin; ancak halkıyla aynı koşullarda, aynı zorluklarla baş etmeye çalıştığı ve bu süreçte onları uzaktan kumanda etmek yerine onlara sahici bir örnek, yol gösterici olduğu zaman amacına ulaşacağını tüm dünyanın iliklerine kadar işletmiştir, Mustafa Kemal. Çökme ve akıbetinde onu bekleyen dağılma ile karşı karşıya olan Osmanlı İmparatorluğu’nun gerisinde bıraktığı bitkin ve eğitilmeye muhtaç halkın elinden tutan Mustafa Kemal’in asıl sınavı tam olarak askeri süreçlerin sonrasında başlamıştır. 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi olarak kurulmasının hemen ardından halkın kendi benliği içinde tam anlamıyla bir cehalet savaşı başlamıştır. Osmanlı’nın son yüzyıllarında