Yılların, asırların yorgun düşürdüğü ve
içinde bulunduğu çağın, Batılı devletlerin
gelişmişlik düzeyinin gerisinde kalmış bir
imparatorluk… Ve tüm bu gerilemelerin
nedenlerinin farkında, milletinin bu derin kör
kuyuya düşmesine asla izin vermemeye karalı
olan Mustafa Kemal…
Mustafa Kemal; tarihin sayfalarıyla adını
1911 yılında, Osmanlı İmparatorluğu’nun
elinde kalan son Kuzey Afrika toprağı olan
Trablusgarp Savaşı’nda tanıştırdı. Her ne
kadar cephede verilen mücadele kalan bu son
toprağı kurtaracak güçte olmasa da Mustafa
Kemal’in askeri başarısı ve niteliği tüm dünya
çapında konu olmaya başlamıştı. Onu tarihte
bu belirgin kılan, bir efsane olarak tarihin
belleğine işleyen ve diğer liderlerden keskin
çizgilerle ayıran niteliklerinin başında ileri
görüşlülüğü ve yol göstericiliği gelmiştir.
Çünkü önlerine geçerek onlara birtakım
şeyleri öğretmek ve zihinlerindeki birçok
konuyu yeniden şekillendirmek zorunda
olduğu halkı onun tam anlamıyla bu
liderliğine muhtaç düşmüş vaziyetteydi.
Bu yorgun düşmüş devletin en büyük
sınavlarından biri olan 1.Dünya Savaşı’nda
hayatta kalma çabası ve özellikle Çanakkale
Cephesi’nde Mustafa Kemal komutasındaki
Türk ordusunun gösterdiği üstün başarı,
onun saygınlık ve itibarının dünya çapında
iyice yaygınlaşmasını ve yerleşmesini
sağlayan olaylardan biri olmuştur. Çanakkale
Cephesi’nde, diğer tüm alanlarda olduğu
gibi askerini arkasına katan ve daima onlara
bir pusula olan bir lider olmuştur Mustafa
Kemal. Öyle ki silah arkadaşlarından olan
Salih Bozok, Mustafa Kemal’in Çanakkale
Cephesi’ndeki yol göstericiliğini bir anısıyla
şöyle özetler: “İngilizler Çanakkale’de
Anafartalar Grubu’nu mağlup edip de
cepheyi sökemeyince, yeni bir harekete
giriştiler ve bu cepheyi sağdan çevirmek
istediler. Düşmanın planını bozmak için Kireç
12
Tepe’yi tutmak lazımdı. Hâlbuki oraya giden
tek bir dar yol savaş gemileri tarafından
makaslama ateş altına tutuluyordu. Her an
gülleler korkunç patlayışlarla ortalığı alt üst
ediyor, ölüm saçıyordu. Bir insanın değil, bir
kurdun bile geçmesine imkân görülmüyordu.
Kireç Tepe’yi tutmak emrini alan Türk
subay ve askeri tereddüt içindeydiler; fırsat
gözetiyorlardı. Fakat düşmanın ateşi bir an
bile kesilmiyordu. Mustafa Kemal bu hali
görünce siperlere koştu, askerin arasına
karıştı ve sordu:
‘’Niçin geçmiyorsunuz? ‘’ İçlerinden biri
cevap verdi:
‘’Düşman ölüm saçıyor, geçilmez!’’
Mustafa Kemal zerre kadar korku ve tereddüt
göstermeden:
‘’Oradan böyle geçilir!’’ dedi ve ileri
fırladı. Mehmetçik artık durur mu? O da
kumandanının arkasından ileri atıldı. Toz,
duman, alev ve ölüm kasırgasını yaran
askerler karşıya vardılar, tepeyi tuttular.”
Halkını gerçek başarılara taşımak isteyen,
gerçek bir liderin; ancak halkıyla aynı
koşullarda, aynı zorluklarla baş etmeye
çalıştığı ve bu süreçte onları uzaktan
kumanda etmek yerine onlara sahici bir
örnek, yol gösterici olduğu zaman amacına
ulaşacağını tüm dünyanın iliklerine kadar
işletmiştir, Mustafa Kemal.
Çökme ve akıbetinde onu bekleyen
dağılma ile karşı karşıya olan Osmanlı
İmparatorluğu’nun gerisinde bıraktığı bitkin
ve eğitilmeye muhtaç halkın elinden tutan
Mustafa Kemal’in asıl sınavı tam olarak askeri
süreçlerin sonrasında başlamıştır. 29 Ekim
1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi olarak
kurulmasının hemen ardından halkın kendi
benliği içinde tam anlamıyla bir cehalet savaşı
başlamıştır. Osmanlı’nın son yüzyıllarında