Enes Akgök; [email protected]
vardı ki son 10 yılın en büyük kasırgası
olan Irma’nın bizi bulmasıydı. Tüm Florida
şeridi kırmızı hattaydı ve yetkililer şehri hızla
boşaltıyorlardı. Biz Türk olmanın verdiği
gururla ve Türkler korkmaz felsefesiyle
kalmaya devam ettik ta ki dairemizin kapısına
kadar olan kağıt uyarıları görene dek. Polisi
arayıp sabaha kadar bekleyip sabah yola
çıkmamızın mümkün olup olmadığını sorduk.
Aldığımız cevap ‘’hemen kaçın’’ olunca
arkamıza bile bakmadan valizlerimizi toplayıp
kaçtık.Her yerdeki ‘’Miami için bağış yapın”
veya “Miami için dua edin ‘’ yazıları bizi daha
da hızlandırdı. Hemen Charliston’a kadar
kiraladığımız arabayla yaklaşık 30 saat kaçtık.
Biz kaçtıkça kasırga
arkamızdan geliyordu.
Charliston nispeten
daha güvenliydi ve
havaalanı diğerleri gibi
kapanmamıştı. Oradan
da hemen ilk uçakla
New York’a kaçtık. New
York o kadar güzeldi ki
bunu yazarak anlatacak
kadar henüz kendimi
geliştiremediğim için,
okuyuculardan özür
diliyorum. Kimi New
York’u çok karmaşık
ve kalabalık bu labilir
ama bana göre tam
anlamıyla bir metropoldü.
Kazandığımız paralarla
alışveriş yaptık. Amerika
da ucuz olup Türkiye de
pahalı olan ne varsa aldık
diyebilirim. Ayrıca her
şey Türkiye’ye göre daha düzenli ve kolaydı.
Şehir planlaması beni hayretler içinde bıraktı.
Bir tepsideki dilimlenmiş baklava gibi her yol
simetrik ve dümdüz. Adres Türkiye’deki gibi
alttan kaldıran sokak ya da sağdan çeken
mahallesi gibi değil numaralardan ibaretti ve
çok kısaydı.
Anlatmaya devam etsem bana göre
evlerdeki yangın merdivenlerinin bizdeki
balkon gibi kullanılıyor olması ya da
caddelerdeki konsepte göre tüm mağazaların
konsept dışına çıkamaması bile kayda
değer bir farklılık ama bunları yazıma
sığdıramayacağım için değinemiyorum. Ve
her güzel şey gibi bu yol macerası da bitti. Bu
serüvende hep yanımızda olan danışmanımız
Sevnur Uğurlu’ya ve tüm ‘travel’ programımızı
yapan kız arkadaşım Yasemin Tuna’ya
teşekkürü bir borç bilirim. Hepinize iyi
yolculuklar.
55
Biletlerimizi Fransa aktarmalı olarak
alıp valizlerimizi hazırladık ve o uzun uçak
yolculuğuna başladık. Hep anlatıldığı gibi
‘jetlag’ olup zaman farklılığı yüzünden çok
büyük sorunlar yaşadığımızı söyleyemem.
Havaalanından bizi supervisorımız aldı. Bizi
evlerimize götürürken biz, etrafı ağzımızın
suyunu silmeden izliyorduk. Trafik çok düzenli
ve sürücüler birbirine karşı, Türkiye’ye göre
kat kat fazla saygılıydı ve ayrıca araçlar çok
kaliteli markalardaydı. Trafik yazıları ve trafik
ışıklarının yerleri, şekilleri çok farklıydı. Kısa
bir yolculuktan sonra çalışacağımız bölge
olan Virginia’ya geldik. Havuzlarımız için
gerekli bilgiler verildi. Yan binamızda da Türk
arkadaşlarımız vardı.
Evlerde karışık olmak
üzere her cins ve her
ırktan insan olduğunu
söyleyebilirim.
Herkesin tek ortak dili
İngilizce olduğundan
herkes İngilizce
konuşuyordu.
Havuzlarda da
insanlarla
sürekli iletişim
içinde olduğumuzdan
İngilizcemizi baştaki
seviyemizin çok daha
üzerine çıkardık.
İlk zamanlarda pek
bir şey anlayamıyorken
son zamanlarda pek
çok şeyi anlayabilir
ve özgüvenle
konuşabilir olduk,
böylece
çoğu ülkenin kültürünü tanıma fırsatını da
bulduk. Şirket yan evimizdeki Ukraynalı
bir arkadaşımıza araba verdi. Bizi o
götürüp getiriyordu ve zaman zaman biz
de sürebiliyorduk. Partilere gittik ve ayrıca
Amerika’yı çalışırken de keşfetme şansımız
oldu. ‘Off’ günlerimizde gezebildiğimiz kadar
gezdik. Çok eğlendik, çok insanla tanıştık ve
oldukça tecrübe edinmiş olduk.
‘Travel’ yapma zamanı geldiğinde bizi,
hem arkadaşlarımızdan hem havuzlarımızdan
ayrılmanın üzüntüsü sarmıştı, hem de bu
serüvenin sonuna geliyor olduğumuzu
anlıyorduk. Planımızda ilk durak olarak Miami
vardı. Miami’ye giden uçağa atlayıp soluğu
Miami’de aldık. Çok sıcak ve güzel bir hava
bizi bekliyordu. Hemen kiraladığımız eve
gidip eşyalarımızı bıraktık ve denize koştuk.
Masmavi deniz ve bembeyaz kumlardan
oluşan mükemmel bir yerdi. Ancak bir sorun