Çilenin Sancağı: Ortadoğu
Arslan Karadayı
Firavun’un hoyratlığında, nice imtihanla yetiştirilip de Medyen halkı
içerisinde bir sevgi tezahürü ile yetiştirilip korunan, hani o bir gece
takibinde giderken gelinen hikmet denizi önünde asasında bir nokta
vuruşla Elif’i Be edercesine yol açan, dağları aşan… Kuyunun
sırdaşlığında teslim olup da en çaresiz rüyayı tabir eden ilim hazinesi
ile Mısır diyarında güzelliği vukuu eden… Ateşlere atılıp da serinleyen
sönen ve ateşin emre amâde misafirperverliğinde yükselen… “sen
lakırtılarına aldırma, gemiyi yap!” buyruğundan hasıl olan irade ile
gemiyi inşa edip tufandan tecelli eden… Kendine zulm edeni dahi her
türlü şeyden münezzeh olarak Subhan oluşunu bir balığın karnında
öğreten… Bir Kıtmir’in vefasında yürüyüp de uyutup uyandırılan
erdemi gençlerin yüreklerinde miras bırakan…
O ki Rahman-ı Rahim…
Kabil Kabilliğine
salınırken…
ağlarken,
Habiller
sonsuzluğun
kerevetinde
Belki bir türkü, belki bir şiir ile… Bir harfte gizlenirken sessizce aşk… Bir
mürekkep kağıda vuslat ederken… Bir harf sevip de yollayanların
imzası Gökkubbe’de kandil olurken…
Dinecek elbet Kabil’in Kabilliği… Bir damla mazlum gözyaşının, toprağa
düşüp de zemzemce su ile şifa ol’duğu üzre, şifa olacak gözyaşları bir
vakit. Toprak bağrında güller yetiştirecek. Ve yine aşk kazanacak,
Divan-ı Kübra sonu selameti ile ipekler içerisinde en güzel selam
olduğu vakit, bir an olacak düşüyle.