Ocak 2019 ocak2019 | Page 51

Hep Yanında Olmak İstiyorum İbrahim Çolak Biliyorsun, uzun yıllar gazete dağıttım, yaz kış, soğuk, karlı ve yağmurlu havalarda, bisikletle ve yürüyerek. Bir manada, sabahın her türlüsünü gördüm. Bir de, niyeyse, hiç unutmadığım bir görüntü var zihnimde: Delikanlı yıllarımda Sakarya’dan Trabzon’a giderken, sabah namazı vakti, Ordu civarında olurduk, otobüsler namaz ve yemek molası verirlerdi duruma göre. Namazı kılar, sahilin kenarına inerdim. Bu konuda bir şey okumuş, duymuş da değildim ancak, sanki sabah namazı vaktinde Karadeniz bile belirgin bir sakinlik içinde olurdu. Belki de ben yakıştırırdım. Ne diyordum… Sabahın her türlüsünü gördüm bu uzun yaşamımda. Birkaç yakın dostuma söylemişimdir, birazcık akıllı olsak, hani o gece vakti bulvarlarda, caddelerde turlamak yerine sabah saatlerini seçeriz turlamak, volta atmak için. Ancak niyeyse bizler, bırakalım dışarıya çıkıp sabahın o güzelliğinde bulvarlarda turlamayı, bırakalım güneşe kadar ayakta durmayı, namazlarımı çabucak ve hatta ayılmadan kılıp tekrar yataklarımıza dönüyoruz. Sabahı, bereketi, zamanı heba ediyoruz. Her gün değilse de sık sık bayram sabahına uyanan çocukluğumuza dönebilir miyiz diye düşünmüyor değilim Dağlım. Sabah, gayet şık bir şekilde, ipeksi bir hışırtı ve tütsüsü üzerinde gelirdi, sen gelirdin. Seni bekliyor olurdum. Elinde birkaç dilim ekmek, bir avuç zeytin. Deniz, ortasında bir sepet dolusu elmasla, mine çiçeği gibi masmavi uzanırken, gökyüzünü aşk gibi buğulu bir sevgi sarmış olurdu. Zayıfsın, yemelisin diyerek, ekmeğin ve zeytinin fazlasını bana verirdin. Sırtımızı verdiğimiz dağlar, ağırbaşlı görünen ve göğsünde sırlar saklayan deniz, taze ve nazlı gökyüzü… Dünyanın sevgi ile dolduğunu düşünür, ağzımızda zeytinin tadı, el ele tutuşurduk.