Vicdan Terzisi Yahut Terazisi
Tuğçe Sarıtaş
Akşam işten eve giderken, yol kenarındaki bankta üstü başı
darmadağın belki baygın belki sarhoş bir genci "Ne biçim insan
bunlar, din iman kalmamış" diye kınayan o adam ah bir
sorsaydı kendisine neden? Çocukluğu darp edilmiş gençliği
yıpratılmış varlığı hiçe sayılmış o genç, kendisini sevmeden o
bakışlara yardım mesajları gönderiyordu belki de. Nerden
bileceğiz biz şahit olduğumuzun hakikati ne kadar yansıttığını,
arkasında gizlenen sırları? Mecburiyet kelepçeleri vurulan
mazlumlar nelere maruz kaldılar, neler görüp geçirdiler de
çareyi insandan, vatandan uzakta olmakta bildiler. Çaresizlik
sancıları çeken insanların nelerden vazgeçmek zorunda kalıp
da, nelere nasıl tutunduklarını bilemeyiz. Vicdan nazarıyla
baksak görebiliriz belki. Bir kalbe dokunabilir, yarasına merhem
sürebilir, umudu tekrar inşa edebiliriz. Elimizi vicdanımıza
koyalım, bir fikre kötülük bulaştırdığımızda sızlayacaktır ve yine
o, sakın aman sakın “İncitme sen ahbabını incinmeye senden,
Bu alem-i fanide zarafet budur işte “diyerek güller koyacaktır
avucumuza. Çünkü bizim şiarımız gönüller yapmaktır. O vakit
fikriyatımızı öyle sorguya çekelim ki vicdan mahkemesinde; her
bir adım hatta niyetimiz dahi muhabbete vesile, zulme hendek
olsun.