Vicdan Terzisi Yahut Terazisi
Tuğçe Sarıtaş
Adımları gökyüzünü sarsan adamlar oluruz ama bir karıncayı dahi
ürkütmekten imtina eden.
Dile getirdiğimiz, kelime tahtlarına oturttuğumuz her fikrimizi,
kalp süzgecinden geçirmeli, vicdan terzisinde giydirmeliyiz. Çünkü
biz çok haşin düşünüyoruz ve bu, bazen zamanın bile pansuman
yapamadığı yaralar bırakıyor geride. Anlatmaya çalıştığım şey de
tam olarak bu. Bazen biz farkına varamasak da, her ne kadar soyut
bir varlığı olsa da düşüncelerimiz de bir kalbi kırmaya muktedir
tıpkı güzelleştirmeye muktedir olduğu gibi. Peki nasıl ölçeceğiz,
hududunu nasıl bileceğiz? Bu sorunun cevabı asırlar önce heybetli
bir adam tarafından verilmişti: “Vicdanınıza sorun.“
Demek ki mizanımız vicdan olmalıymış, sağ kefeye vicdanı sol
kefeye fikrimizi koyalım. Herhangi bir kötülük bir adaletsizliğe
vicdanımız el vermeyecektir bir atasözü tabiriyle ifade etmek
gerekirse. Ve ilk sorgu burada onun divanında başlar. Yemek
sofrasında haber bültenini seyrederken canlı yayına servis edilen
“Bombardımanın devam ettiği bölgeden göçler devam
ediyor...”haberi üzerine “kalıp savaşsalarmış ya(!)"dedikten sonra
çorbasını kaşıklayan adam mesela, vicdanını da oturtsaydı masaya
ve sorsaydı kendine "Ya ben olsaydım yerinde, ne yapardım?"
diye. Ah bir sorsaydı kendisine, üzerine sağanak sağanak fosfor
bombaları yağdırılan o parkta oynayan çocuğun babası ben
olsaydım. Vicdanında tartsaydı ah, merhamet ağır gelmez miydi?