Nobel Tıp Kitabevleri | Page 53

17 Ağrı Tanılaması ve Yönetimi Sue Woodward Çeviri: Yard. Doç. Dr. Semiha Akın GİRİŞ tırmaları Teşkilatı, birey ağrısı olduğunu bildirdiği sürece ağrısı olduğunun kabul edilmesi ve ağrının uygun şekilde tedavi edilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır (IASP, 2010). Uluslararası Ağrı Araştırmaları Teşkilatı bilinçsiz ve ağrısını ifade edemeyen hastaların da ağrısı olabileceğine dikkat çekmektedir. “Ağrı, kişinin söylediği şeydir, kişi ağrısı olduğunu söylediği sürece ağrısı olduğunun kabul edilmesi gerekir” ifadesi hemşirelikte en kabul edilen ağrı tanımıdır (Passero and McCaffery, 1999). Bu tanımda ayrıca ağrının subjektif deneyim olduğuna ve hasta ağrısı olduğunu bildirdiği sürece buna inanmak gerektiğine dikkat çekmektedir. Nörolojik bilimler alanında çalışan hemşireler gerek nörolojik kökenli, gerekse nörolojik kökenli olmayan ağrısı olan hastalara bakım vermek durumunda kalmaktadır. Baş ağrısı, en sık görülen nörolojik sorunlardan birisi olup Birleşik Krallık’ta her yıl yetişkin nüfusun %3’ünün baş ağrısı şikâyeti ile hekime başvurduğu bildirilmektedir (Kernick and Goadsby, 2009). Ağrı; spastisite, multipl skleroz, distoni ve Parkinson Hastalığı gibi nörolojik sorunlara bağlı ortaya çıkabilmektedir (Schestatsky et al., 2007). Önemli nörolojik soruna işaret eden nöropatik (persistant) ağrı, nedeni ne olursa olsun bireyin yaşam kalitesini önemli düzeyde etkilemektedir. Akut veya kronik ağrısı olan hastanın bakımında hemşireler kapsamlı ağrı tanılaması ve ağrı kontrolünün sağlanması sürecinde kilit roller üstlenmektedir. Kraniyal ve spinal nörocerrahi girişimlerini takiben ağrılı hastanın bakımı sırasıyla Bölüm 20 ve Bölüm 34’te ele alınmaktadır. AĞRI FİZYOLOJİSİ Ağrı, genellikle bireyi olası doku hasarından korumak amacıyla devreye giren ve ağrılı uyarandan refleks olarak uzaklaşmayı sağlayan koruyucu mekanizma görevi üstlenmektedir. Ağrı, ileri düzeyde doku hasarını önleyen ve iyileşmeyi hızlandıran davranışsal tepkilere neden olmaktadır (Örn; travma veya cerrahi girişimi takiben ilgili bölgenin hareketinin sınırlanması). Ağrı bazen sürekli-inatçı nitelik gösterebilmektedir (Godfrey, 2005) veya bazı durumlarda doku hasarı olmaksızın da ortaya çıkabilmektedir. AĞRININ TANIMI Ağrı, tanımı sıklıkla tartışılan subjektif bir deneyimdir. Ağrı ile ilgili kabul gören iki temel tanım bulunmaktadır. Uluslararası Ağrı Araştırmaları Teşkilatı [International Association for the Study of Pain (IASP)] ağrıyı, “gerçek veya olası doku hasarı ile birlikte bulunan ya da bu hasar sonucu ortaya çıkan, hoş olmayan duyusal ve emosyonel deneyim” şeklinde tanımlamaktadır (Merskey and Bogduk, 1994). Bu tanım, hastada gerçek veya olası doku hasarı olmaksızın ağrı olmayacağına, emosyonel veya psikolojik sıkıntıların bazen fiziksel his olarak algılanabileceğine ve nosiseptif ağrıda nedenin her zaman saptanamayabileceğine dikkat çekmektedir. Uluslararası Ağrı Araş- SOMATİK VE VİSSERAL AĞRILAR Bölüm 4’te ayrıntılı şekilde anlatıldığı gibi ağrı duyusu, diğer uyaranların iletimine benzer şekilde, spinal yapılar aracılığıyla iletilmektedir. Özelleşmiş ağrı reseptörleri (nosiseptörler) somatik ve visseral dokular (deri, kaslar, eklemler, visseral organlar ve arter duvarları) içerisine dağılmış şekilde yer almaktadır. Vücutta iki reseptör kanalı bulunmaktadır. Birinci reseptör, ağrılı uyaranları algılar. İkinci reseptör aksiyon potansiyeli oluşturmak üzere gerekli olan eşik değeri şiddetinde uyaran oluşturur (Stephan, 2005). Nörolojik Bilimler Hemşireliği: Kanıta Dayalı Uygulamalar Editörler; Sue Woodward ve Ann-Marie Mestecky 268