Nobel Tıp Kitabevleri | Page 30

DÜNDEN BUGÜNLERE BENİM TIBBİYEM VE ÜNİVERSİTEM 3 Şimdi biraz da Tıp Fakültesi’nin konumundan bahsedeyim. İstanbul Üniversitesi’nde o zaman tek Tıp Fakültesi vardı ve geniş bir alana dağılmıştı. O dönemin tıp eğitimini ve zorluklarını daha iyi anlatabilmek için, bu “geniş alan” tanımına da biraz açıklık getirmek isterim. Tıp Öncesi Dönem (F.K.B.) eğitimi Lâleli’de bugünkü Fen Fakültesi binasında yapılırdı. Fen ve Edebiyat Fakültelerini barındıran bu binalar kompleksi o zamanlar henüz yeni yapılmıştı (Dipnot 3). Kuramsal derslerin çoğu da, Fen Fakültesi içindeki, daha sonra Cemil Bilsel ismi verilen, amfi şeklindeki büyük salonda verilirdi. Fizik ve Kimya pratikleri de aynı binada idi ama Botanik için Süleymaniye Camisi’nin arka tarafındaki Botanik Bahçesi’ne giderdik. Zooloji de, Botanik Bahçesi’nin yanında idi. Tıp Fakültesi Klinik Öncesi eğitimde ise; Fizyoloji ile Biyokimya bugün rektörlüğün bulunduğu Merkez Bina’da (Dipnot 4), Anatomi ile Histoloji ve Embriyoloji de Merkez Binası’nın yanındaki eskiden Bekirağa Bölüğü olarak adlandırılan Morfoloji Enstitüsü binasında idi. Bu bölümlerin nazari dersleri bulundukları binalardaki amfi tipi dersliklerde, pratikleri de kendi pratik salonlarında yapılırdı. Klinik Öğretimi Dönemi’ne gelince; işte esas dağınıklık burada başlardı. Tabii çok büyük zorlukları da beraberinde getirerek. Yataklı klinikler Cerrahpaşa, Çapa (o zamanlar çok kullanılan diğer adı ile Yukarı Gureba), Haseki, Aşağı Gureba (şimdi Vatan Caddesi üzerindeki Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi’nin arka yan kısmındaki halen onarılan eski bina – Günümüzde yeni kurulan Bezmialem Vakıf Üniversitesi’ne ait) ve Bakırköy Akıl Hastalıkları hastanelerine dağılmış durumda idi. Bu arada unutmayayım, Adli Tıp binası da Cağaloğlu’nda Gülhane Parkı’nın giriş kapısının karşısındaki binada idi. Klinik Öğretim Dönemi içindeki Mirobiyoloji ve Parazitoloji, Fizyopatoloji, Hijyen yine Beyazıt’taki Merkez Bina’da, Patolojik Anatomi de Anatomi ile beraber eski Bekirağa Bölüğü binasında bulunuyordu. Bu dağınıklığın oluşturduğu sorunları daha iyi anlamak için size biraz da Cerrahpaşa, Çapa ve Haseki Hastanesi’nin bulunduğu alanın o günlerdeki durumunu tanıtayım. Zira yataklı kliniklerin çoğu bu üç hastanede idi ve tabii klinik dönem yaşamı da daha çok bu üçgende koşuşturmakla geçerdi. Bu dağılıma göre Aksaray semti ve çevresi âdeta merkez üssümüz gibi idi. Aksaray’dan Cerrahpaşa’ya, bugün de mevcut olan, genişçe bir yol şe