ÖNSÖZ
Sevgili okur;
Elinizdeki bu kitabı basit bir anı kitabı olarak algılarsanız yanılırsınız. İnanın başlarken ben bile,
bu boyutta ve bu yönde gelişecek bir kitap düşünmemiştim. Uzun bir süreç içinde süregelen yeni
gelişmelerle adım adım bu kitap ortaya çıktı.
Aslında bende bir kitap yazma dürtüsünün altında, önceki bazı izlenimlerin büyük bir etkisi
olmuştu. Ama ilk tasarım bu tip bir kitap değildi. Şöyle ki...
1990’lı yıllarda, öteden beri sık sık rastladığım iki önemli konuya takılmaya başlamıştım.
Bunlardan birincisi, ülkemizde yapılan tüm tıp yayınlarında, âdeta ortak bir kararla uygulanıyor gibi,
kaynak olarak yerli yayınlardan faydalanmama (!) alışkanlığı idi. Diğeri de; yayınlarda tıp dilinde
gerekli gereksiz Avrupa, özellikle Anglo-Amerikan, kökenli yabancı kelimelerin aşırı kullanılışı.
Oysaki, Avrupa ve hatta Amerika Birleşik Devletleri’nde tıp yayınlarının kaynakçalarında öncelikle
kendi ülkelerindeki çalışmalara ve yayınlara yer verilir. Ayrıca yine bu yayın ve çalışmalarda, tıbbi
konuları kendi öz dilleri ile yazar ve konuşurlar. Bir diğer deyimle, daha önceki yıllar genelde
bütün Avrupa ülkelerinde büyük bir hevesle başlatılan Latince ağırlıklı tıp dili bırakılmış ve her
ülke kendi öz dillerine dönüş sürecini de tamamlamıştı. Özellikle 1970’te bir yıl kadar Avrupa
ülkelerinde yaptığım geziler ve sonraki yıllarda da kongreler nedeni ile dış ülkelerde gördüklerim;
bırakın dilde ve kaynakçalardaki bu ulusal yönlenmeyi, birçok ülkede hastanelerin servislerinde ve
ameliyathanelerinde bile hemen hemen tamamen kendi ülkelerinde üretilen gereçlerin kullanıldığını
gördüm. Hatta, hastane ve eğitim binalarında da kendi mimari üsluplarını kullanarak...
1998 yılında üniversiteden emekli olmuştum. Emekliliğin ilk günlerindeki karmaşalı süreç geçmeye
başlayınca, özel hekimlik çalışmalarımın dışında kalan zamanımı değerlendirmeyi düşündüm. Aklıma
ilk gelen de, bizdeki yukarıda belirttiğim “yerli yayınlara başvurmama” alışkanlığı oldu. Yerli yayınları
bulmak, incelemek ve hatta irdelemek konusunda niye bu kadar ilgisiz oluyorduk? Acaba, bu yayınlara
güvenmediğimiz için mi? Yoksa, iç yayınların sistematize edilememesi ve bu dağınıklık içinde aranan
yayınlara kolay varamamak mı? Veya, dış etkenlerin de katkısı ile, tıpta ulusal kimliğimizdeki yozlaşma
mı? Kanımca bunların hepsinin etkisi vardı.
Bu düşünceler beni, mesleki yaşamım boyunca yaptığım çalışmaların sonucu olan yayın, konferans
ve söyleşilerimi tamamen aslına sadık kalarak bir kitap halinde toplayıp yayınlama noktasına götürdü. Bu
çalışmalarımı toplayıp, sıralayıp yayınlamaya uygun bir duruma getirmek oldukça uzun bir zamanımı
aldı. 1960’lardan sonraki süreçte yapılan bu çalışmalarımda bir şey dikkatimi çekmeye başladı. Bu tip
bir yayın, meslekte yaşadığım 40-45 yıllık bir dönemin âdeta benim alanımdaki bir özeti de oluyordu
ama ya o dönemdeki diğer alanlar... Yani diğer tıp dalları?... Hatta benden daha önceki dönemler? Yani,
çalıştığım dönemlerdeki beni oluşturan bilgi birikimlerimin temeli ne idi? Bir diğer deyimle, benim
mesleki köküm ne idi? Bu sorular kafama takılmaya başlayınca tıp mesleğine ilk adımım ve ilk eğitim
XIX