nisan2019 nisan2019 | Page 40

Tâhir Ceyhun Yıldız Hepimizin mâlûmu; 15 Mart sabahına 50 Müslüman’ın acısıyla uyandık. Asırlardır dünyaya kan kusturan, kadın-çocuk demeden insanları türlü işkencelerle katleden Hristiyan terörizmi o gün Yeni Zelanda’da kendini göstererek 50 Müslümanı katletti… Bu yazıyı yazmamın elbette birinci sebebi bu katliamı tel’in ama asıl maksadım o katilin manifestosunda yer alan, bizim ülkemizin sınırları içinde olmasına rağmen; sanki bizim değilmiş gibi sahipsiz duran Ayasofya’dır. Mevzuû Ayasofya olunca; yazacak çok şey var iken ben nereden başlayacağımı bilemem. Eh; bu da benim tecrübesizliğimden. Ayasofya dendiği zaman birçok hissi yaşar kalbim. Meselâ Fâtih’in feth-i Konstantiniyye’si gelir, gözümün önüne… “Bizim gücümüzün ulaştığı yere; sizin hayâlleriniz bile ulaşamaz” diyen ecdâdımın İstanbul’a girerken tasvîr edildiği bir çizim var ya; o gelir gözümün önüne hep… Batı’nın, putperest Hristiyanların yok oluşu gelir. Cesâreti gelir Türk’ün, azmi gelir… Allah’ına, peygamberine, dînine sadâkâti; cihada, şehâdete susamışlığı gelir yâdıma… Sonra hani bir rû’yâ görürüz, uyanırız ama “keşke uyanmasa idim” deriz ya; işte öyle. Kutlu bir rû’yâdan uyanmış gibi olurum sonra… Ayasofya Câmiî, Ayasofya müzesi olmuş… Ayakkabıları ile girilen bir taş, toprak yığını olmuş… 29 Mayıs 1453’te başlayan Ayasofya rû’yası, 24 Kasım 1935’te bitti… 84 yıldır ‘müze’ denilen bir illetle yaşıyoruz… Ayasofya’ya girme bedelimiz 60 tl. Uğruna binlerce canın verildiği fethin sembolü Ayasofya’ya 60 tl vererek, ayakkabılarla giriyoruz. Sanki bir tarihi, bir mefkûreyi, bir devri, bir saltanatı çiğner; onların üstünde tepinir gibi giriyoruz. Polisten kaçarak 2 re’kat namaz kılmaya kalksak hemen polis ordusu başımıza geliyor… Ama dans, bale yapılınca serbest! 40