Osman Deniz
Geceleyin gökyüzü, yıldızlarla işlenmiş bir
manto gibi yüksek dağları sarıp
sarmalıyor. Mehtabın ışığıyla yıkanan
berrak gecelerde ay, cömertçe ışığını
döküyor. Unutulmuş yıldızların ışığı,
gecenin serptiği karanlık tozu silip
süpürüyor. Binlerce yıldır hasat edilir,
geceleri yıldızlar…
Yıldızların fısıltısı geceyi nağmelerle
örüyor,
gözlere
ulaşabilmek
için
yapraklarla mücadele ediyor, yaralı
yürekleri gözlüyor. Ağaçlar, aralarında
fısıldaşarak yıldızları selamlıyor. Göller de
bir ayna berraklığında ayı ve yıldızları
sinesinde misafir ediyor. Ay ise göllerin
dibindeki sırları araştırıyor, geceleri… Yıldızlara doğru ağu kokulu çiçekler açar
insanın içinden geceleri. Ötelerin
heyecanı, hüznün ve ayrılığın erittiği
ruhların kapılarını zorlar. Ve bazen hüzün;
kudretiyle geceyi öyle karartır ki ay ve
yıldızlar gökyüzünden kaçar.”O kadar
karanlık ki, körler bile yollarını bulamaz”
der insan. Yurtsuz rüzgârlar bulutları
sürükler getirir. Bulutlar, yıldızların
üzerine perdelerini çeker. Ormanda
ağaçlar dilsiz ve yalnız kalır. Gece gözlerde
baygındır. Rüyasız bir uyku kadar ıssız, hiç
bir gözün delemeyeceği kadar karanlık ve
derin. Taşların uykusu gibi.İki seslenişin
arasındaki sessizlik.Aklın yol bulabilmek
için gönülden yardım istediği….
Yıldızlar gözlere sırlarını dökecek, bulutlar
gözlerde sırları örtecek, gözyaşları sırları
kalplere sürükleyecek… Hiç korkma! Karanlığın ıssızlığında ve
yalnızlığında, içine doğru ilerle. Yüreğinin
kapısını çal geceleyin. Arayışların deldikçe
gecenin kara göğsünü, şiir dökülür,
gönüllere.
Gözlerin
ve
ışığın
gürültüsünden uzak, bir ezgi, bir gönül
aydınlığı bulacaksın orada.
Yıldızların büyüsüyle avare gönüller,
kimsenin ayak basmadığı, yolu olmayan
gök kubbede şahlanan bir yıldızın
terkisine binip her gece seyahate çıkar.
14