olgu. Bu öznel yaklaşımları, tasarımcının kültürel birikimlerinin ve de kişisel belleğinin bir sonucu olarak
da değerlendirebiliriz. Ama folklorik bir tasarım yaklaşımının ürünlere uygulanmasının ve de bunun bir
tasarım tarzına dönüşmesinin o ülkedeki tasarım disiplininin gelişmesine uzun dönemde olumlu bir etki
yapacağını sanmıyorum.
Paris’deki çalışmalarınızdan söz edebilir misniz? Paris’e gitme
sebebiniz nedir? Paris’deki tasarım ortamı nasıl?
Benim doksanlı yılların başında Fransa’ya gelişim bir
proje değildi. ODTÜ Tasarım bölümünden sonra kendimi Paris’teki tasarım okulu L’ENSCI’de, daha sonrasında ise profesyonel yaşamın içinde buldum. Bu
dönemde, Fransa’daki günlük yaşam kültürünü ve
Fransız tasarımını bir arada yaşayarak keşfettim. Ben
Paris’te yaşıyorum ancak birçok değişik ülkedeki firmalara tasarımlar yapıyorum. Stüdyo aktivitelerime
paralel olarak 1999’dan beri, iki ortağım ile birlikte
Paris’te kurduğum ve kendi tasarladığım ürünleri “ODC
:Ozgen Design Collection” adı altında üretip ve dağıtan firmayı yönetmekteyim. Paris kültürel ve de ticari
bir cazibesi açısından insanların ilgisini çekebiliyor ve
burada bulunan firmalara bir avantaj sağlıyor olabilir.
Ancak günümüzdeki küresel gelişmelerin bir sonucu
olarak bir tasarımcının Paris’te veya Istanbul’da yaşıyor olması, onu mesleki açıdan farklılaştırdığını sanmıyorum.
Günümüzde global medya ve pazar ortamı tasarımcıları
küresel trendler içinde çalışmaya zorluyor.
Bu durum sizin işinizi nasıl etkiliyor?
Tasarımcı çalışmalarını değişik kanallarda tanıtan ve
pazarlayan bir profesyonel. Bir tasarım sürecinde de
kendinisini ister istemez sosyal, kültürel ve ekonomik
bağlamlarda sorgulayarak ilerliyor. Eğer bugün küresel pazara sunabileceği özgün tasarım önerileri varsa,
artık hangi coğrafyada oldugu farketmiyor. Küresel
trendler de, pek de öyle algılanmasa da, zaten halıhazırda varolan düsünceler veya ürünler üzerinden
belirleniyor ancak tasarımcının bu genel eğilimleri
etik bir biçimde yorumlayarak nesnelere dönüştürmesini önemli bir nokta olarak görüyorum. Bu durumda tasarımcı izleyici olmaktan çok belirleyici bir aktör
durumuna geçiyor. Tasarım eğilimlerinde söz söyleyebilmek ancak evrensel ürünler önererek mümkün
olabiliyor. Ancak bu ürünleri önerirken, küreselleşme
uğruna, geleneksele ve yerele ait değerleri yok etmemek gerekiyor.
Ozgen Design Collection için tasarladığınız nesnelerin hemen
hepsi organik ya da doğal referanslar taşıyor, sanki
kendileri de doğalmış gibi. Bu bilinçli olarak varmak
istediğiniz bir nokta mı?
Nesnelere doğanın bize sundugu ipuçları üzerinden
işlevsel ve biçimsel kaliteler yükleyebiliriz. Bu sorgulama ve yorumlama süreci içinde tasarımcı kendisini
ilginç bir deneysel ortamda bulur. Bu düşüncelerinden
hareketle, ben tasarımlarımi belki de ‘doğa’yı birincil
anlamından biraz daha ileriye taşıma çabasi içinde
gerçekleştirdiğimi düşünüyorum. Yani malzemenin
doğası, bir nesnenin işlevinin ve kullanıcısının doğası
ile barışık tasarımlar yapabilme çabası da diyebiliriz.
46 NATURA • KASIM-ARALIK 2010
İşinizin ‘zevk’ini nasıl tanımlıyorsunuz? Zevk ve stil olarak ne
gibi ortamlar için tasarım yapıyorsunuz?
Öncelikle tasarımcı olarak zevkin göreceli bir kavram
olduğunu kabullenmeniz gerekiyor. Iyi (ya da kötü)
zevkin doğuştan ya da öğrenilen bir şey olduğu bile
bilimsel olarak kesinleşmemiş bir durum. Bu bağlamda, tasarladıklarınız da karşınıza çıkan kişilerin ya da
medyanin zevkleri doğrultusunda değerlendiriliyor.
Sanıyorum ki tasarımcılar ve tasarladıkları ortamlar
doğal bir seçimle bir araya geliyorlar. Bence zevki ve
tarzı, tasarımcı ve müşteri arasında bir dayatmadan
daha çok bir uzlaşma süreci olarak tanımlayabiliriz.
Tasarımlarınızda taşı ne oranda kullanıyorsunuz?
Birkaç örnek verebilir misiniz?
Tasarımlarımda malzeme seçimini genel bir duyarlılık
içerisinde gerçekleştirmeye çalışıyorum. Bu bağlamda,
tasarımlarımda kullanmayı tercih ettiğim malzemelere
benden çok nesnenin gündelik yaşamdaki varoluş nedenleri ve de kullanıcının bu nesne ile kurduğu ilişkiler karar veriyor. Kendi koleksiyonumda kullandığım
malzemeler porselen, metal, ahşap gibi uzun yaşam
süreleri olan malzemeler… Taşı da malzeme olarak tutarlı olduğu için kullanıyor ve bunun malzeme olarak
değerini de arttırdığını düşünüyorum.
Kullandığınız taş tipleri neler?
Benim koleksiyonumdaki ilk tasarımlarımdan olan
“Borne” (1999) Kapı ağırlığı taştan üretiliyor. Üretimi
için kullandığımız iki değisik taş var. Birincisi “Ankara
Taşı” olarak da bilinen ve özellikle Ankara Gölbaşı’nda
çıkarılan andezit taşı. Pembe gri bir rengi olan bu
andezit taş oldukça gözenekli bir dokuya sahip. Doğduğum yer olan Ankara’nin yerel taşı ile üretilen kapı
ağırlıgı Borne’un benim ürünlerimin arasında ayrı bir
yeri olduğunu düşünüyorum. Bir tasarımcının belleğine girmiş bir malzemenin, yıllar sonra bir ürün aracılığı ile yaşama geçmesi ve de Paris, Berlin, Londra gibi
kentlerde satılıyor olması ilginç bir durum. Kullandığımız ikinci taş türü ise Fransa’nın şaraplarıyla ünlü
Bourgogne bölgesinde çıkartılan bir taş. Açık sarımsı bir rengi olan bu taşın yoğunlugu da volkanik taşa
göre daha fazla.
Diğer malzemelere göre taş malzemenin avantaj ve dezavantajları nedir?
Daha az enerji kullanarak üretilen ürünler tasarlamak,
mono malzeme kullanımını ve de malzeme ekonomisini öne çıkaran tasarımlar önermek, sürd