nuyor bu çeşit… Dolayısıyla griye yakın taşlar old, bu konuda yapacak bir
şeyim yoktu, ama sonuç iyi oldu.
Bu serginizde nelerden ilham aldınız?
Deniz ve suyu söylemiştim, benim bir denizci tarafım var, her sergimde ve
işimde bir şekilde ilham aldığım bir tema deniz teması. Ya bir dalga, ya
bir tekne koyuyorum mutlaka eserlerime.
MARMARA
MERMERİ’NİN
GÜCÜ İNAL’IN
TEKNİĞİNİ
ETKİLİYOR.
THE POWER
OF MARMARA
MARBLE DIRECTS
INAL’S ARTISTIC
TECHNIQUE.
three years and her long-held aspiration for this show
could finally be realized after securing IMMIB’s financial
sponsorship. Inal says that like many of her other shows,
her main inspiration for this one was again water. The
exhibition has no title, inviting viewers to arrive at their
own interpretation. However, the themes that she wants
to emphasize are water, sea and mandala.
For this show, Inal has worked with white-gray Marmara
Marble. The display is composed of ten large-scale and
ten small-scale sculptures. The small-scale sculptures
are roughly 1 meter in height and will be on display in
the gallery. The large-scale sculptures are approximately
2 meters high and will be displayed on the street right
outside of the gallery. Inal believes that art should not be
constrained by location. However, she would like to see
more of her work be displayed in public areas.
Finally, Inal analyzes the sculpture market in Turkey. She
believes that sculptures, especially large-scale ones, are
difficult to market due to a lack of sufficient interest. Only
a few galleries will display large-scale productions. The
ample studio space required to produce such sculptures
is hard to come by at affordable prices. As a result of the
current conditions, it is impossible for a sculptor in Turkey
to sustain a living as a sculptor without branching out
into other fields.
This is a English digest of an interview with Tuba Inal
conducted in Turkish in Istanbul in October 2010.
Heykelleriniz hem sokakta, yani kamusal alanda izleyiciyle buluşuyor, hem de
galeride, yani kapalı ve özel olarak tanımlanabilecek bir alanda. Siz hangi durumu
ideal olarak görürsünüz? Eserlerinizin izleyiciyle hangi ortamda
buluşmasını istersiniz?
Her tarafta olmalı bence, kamusal alanda da, özel kapalı alanlarda da.
Sanatın yer alacağı mekanlara kısıtlama getirmemek gerekiyor.
Sizce Türkiye’de kamusal sanatın durumu nedir?
Ben öyle bir şey göremiyorum, bu konuda da çok üzgünüm. Benim daha
önce de birkaç büyük işim parklarda, kamuya açık yerlerde, sokaktaki insanla birebir ilişki halinde sergilendi. Ancak ben 52 yaşındayım ve bugüne kadar kamusal alana yaptığım iş sayısı dördü geçmiyor ne yazık ki.
Çok daha fazla olmalı. İlk defa böyle bir sergi yapıyorum, sokağa gerçek
mermer heykeller koyacağız. Nasıl tepki alacağımızı çoık merak ediyorum.
Ben de izleyeceğim. Bu gerçekten insanların dokunabileceği, arabaların
yanından geçtiği, görülmek istemese bile göze çarpacak, görülecek bir
alanda, bu sebeple ben de büyük bir heyecan duyuyorum.
Geleceğe dair ne gibi projeler düşünüyorsunuz?
Elbette aklımda bir takım fikirler var. Zaten bu sergi henüz açılmamış olmasına rağmen benim için bitmiş halde. Yine iyi bir destek bulmak ve taş
ağırlıklı çalışmak çok isterim. Taş çalışmak çok zor ne yazık ki… Ülkemizde
Marmara ocakları ve benzeri kaynak mevcut, ancak istediğim taşı bulmak,
çalışacak alan yaratmak zor. Pazarlaması da çok zor. İstanbul’da atölyem
de yok. İşin boyutuna göre yer kiralıyorum. Bu sergiyi de İMİB’in bana
hazırladığı bir atölyede, daha doğrusu mermer fabrikasında hazırladım,
çünkü büyük bıçaklar gerekiyordu. Ama ufak boyutlu heykelleri çalıştığım, eskizlerimi yaptığım atölyem yaşadığım yer olan Kaz Dağları Adatepe
Köyü’nde. Ben kendi kazancımla İstanbul’da büyük bir atölye kiralayamıyorum. Aslında bu noktada kurum ve kuruluşlara çok görev düşüyor. Keşke
biraz destek olsalar bize.
Türkiye’deki heykel ortamını değerlendirir misiniz?
Türkiye’de heykele olan ilgi nerdeyse yok, heykel sergileyecek doğru düzgün bir galeri bile yok. Resme gösterilen ilginin yarısı gösterilse, heykele
biraz daha destek verilse, her şey çok farklı olurdu. Benim heykellerimin
toplamı 30 ton civarı, bunu kaldıracak kapalı bir yer düşünüdk, bulamadık, bulsak da kira değerleri çok yüksek. Serginin sokakta olmasını herkesle iç içe olabilmesi için istiyordum, durum değerlendirmesi yapmak
da istiyordum, bu ayrı bir konu, ama işin doğrusu, bu büyüklükte bir
çalışmayı kaldıracak kapalı alan olmadığı… Zaten kapalı bir yerde sergileyemeyecektik. Türkiye’de heykel ortamı çok kısır, yok denecek gibi. Yeni
mezun gençler başka şeyler yapmak durumunda kalıyorlar, heykel yaparak
yaşamlarını sürdürmeleri ne yazık ki mümkün değil.
KASIM-ARALIK 2010 • NATURA 37