Natura March - April 2012 | Page 93

Taş, projede karşımıza sadece bir peyzaj elemanı olarak çıkmıyor. Otoparkın teras kısmında yer alan yapıların cepheleri ile, projenin sınırlarını çevreleyen araziyi batıda komşu olduğu caddeden ayıran betonarme duvarların bir kısmı da kireç taşıyla kaplı. Buradaki malzeme tercihinin ardında, yasal bir kısıtlamanın yaratıcı bir çözüme evrildiği bir süreç yatıyor. Kısıtlama, yerel yönetimin, Dubrovnik’in ‘dünya mirası’ niteliğini mümkün kılan mimari dokusunun korunmasına ilişkin. Mimarlar, bu duruma kentin civar köylerinden birinde tanıştıkları bir taş ustasıyla birlikte çözüm getiriyor. Ustanın geleneksel yöntemlerle işlediği kireç taşının yapının çevreyle buluştuğu yüzeylerdeki kullanımı, kentin Ortaçağ’dan kalma ve aynı malzemeden yapılma surlarına da bir saygı duruşu niteliğinde. Malzemeye ilişkin benzer kullanım tercihleri, yapının çevreye uyum sağlamasının haricinde, projenin üretim sürecinin izlerini sürebilmeyi de mümkün kılıyor. Elbette, inşaat sırasında yapılan kazılarda elde edilen taşların peyzaj elemanı olarak kullanılması bu durumun en açık örneği. Benzer bir durum yüzey bitirme tercihlerinde de karşımıza çıkıyor. Yüzeylerin özellikle kentsel mimari dokuyla yakın temasa girecek kısımları kireç taşıyla kaplanırken, bir kısmının da ‘çıplak’ betonarme haliyle bırakıldığı görülüyor. Projenin mimari tasarımında, üretim sürecine dair izlerin malzeme üzerinden sürülmesine olanak tanıyan benzer müdahalelerin yanı sıra inşa edilen yapıların farklı katmanlarını ve altyapısal öğelerini ele veren tercihlerle de karşılaşılıyor. Projede, çelik benzeri daha çok taşıyıcı elemanlarda kullanılan bir malzemeye dahi son kullanıcıyla temas eden kısımlarda rastlamak mümkün. Örneğin spor salonunun cephesindeki beton panelleri bir arada tutan galvanize çelik çerçeve, herhangi başka bir malzemenin ardına saklanmadan görünür kılınmış. Çeliğin altyapısal amaçların yanı sıra mimari tasarım öğesi olarak da kullanıldığı durumların bir diğer örneği de otoparkın çatısındaki ana giriş kapısında yer alan çelik dikdörtgenler prizması. Okul bahçesini aydınlatan elemanların bağlı bulunduğu direğin saklanmaya ihtiyaç duyulmaksızın adeta altyapısal bir obelisk gibi görünür bırakılması bu tercihlere bir diğer örnek. Söz konusu aydınlatma direği ve otopark girişindeki soyut dikdörtgenler prizması gibi öğeler projenin genel geometrisinde biçimsel bir dengenin sağlanmasına da yardımcı oluyor. Malzemenin yanı sıra renk kullanımındaki tercihler de, projede biçim ve işlevi, mimari programın ipuçlarını verecek şekilde birleştiren bir öğe olarak öne çıkıyor. ‘Taksi sarısı’ diye de bilinen ve genelde trafik işaretleri ile kent içi çevre düzenlemelerinde sıkça karşılaşılan rengin, otoparkın sahilden de görülebilen batı cephesinde kullanılması bu açıdan önemli bir karar. Böylece, bir yandan mimari programın dışarıdan fark edilebilmesi sağlanırken diğer yandan da yapının çevresinden karakterli bir biçimde ayrışması söz konusu. Otoparkın yanı sıra, kapalı spor salonunundaki aydınlatma ve duvar kaplama malzemesi tercihleri sayesinde buradaki bazı iç mekanlara da sıcak bir sarı tonunun hakim olduğu görülüyor. Projenin diğer kısımlarında da bir başka sıcak renk