Taş, projede karşımıza sadece bir peyzaj elemanı olarak çıkmıyor.
Otoparkın teras kısmında yer alan yapıların cepheleri ile, projenin
sınırlarını çevreleyen araziyi batıda komşu olduğu caddeden ayıran
betonarme duvarların bir kısmı da kireç taşıyla kaplı. Buradaki malzeme
tercihinin ardında, yasal bir kısıtlamanın yaratıcı bir çözüme evrildiği
bir süreç yatıyor. Kısıtlama, yerel yönetimin, Dubrovnik’in ‘dünya mirası’
niteliğini mümkün kılan mimari dokusunun korunmasına ilişkin.
Mimarlar, bu duruma kentin civar köylerinden birinde tanıştıkları bir taş
ustasıyla birlikte çözüm getiriyor. Ustanın geleneksel yöntemlerle işlediği
kireç taşının yapının çevreyle buluştuğu yüzeylerdeki kullanımı, kentin
Ortaçağ’dan kalma ve aynı malzemeden yapılma surlarına da bir saygı
duruşu niteliğinde.
Malzemeye ilişkin benzer kullanım tercihleri, yapının çevreye uyum
sağlamasının haricinde, projenin üretim sürecinin izlerini sürebilmeyi
de mümkün kılıyor. Elbette, inşaat sırasında yapılan kazılarda elde
edilen taşların peyzaj elemanı olarak kullanılması bu durumun en
açık örneği. Benzer bir durum yüzey bitirme tercihlerinde de karşımıza
çıkıyor. Yüzeylerin özellikle kentsel mimari dokuyla yakın temasa girecek
kısımları kireç taşıyla kaplanırken, bir kısmının da ‘çıplak’ betonarme
haliyle bırakıldığı görülüyor. Projenin mimari tasarımında, üretim
sürecine dair izlerin malzeme üzerinden sürülmesine olanak tanıyan
benzer müdahalelerin yanı sıra inşa edilen yapıların farklı katmanlarını
ve altyapısal öğelerini ele veren tercihlerle de karşılaşılıyor. Projede, çelik
benzeri daha çok taşıyıcı elemanlarda kullanılan bir malzemeye dahi
son kullanıcıyla temas eden kısımlarda rastlamak mümkün. Örneğin
spor salonunun cephesindeki beton panelleri bir arada tutan galvanize
çelik çerçeve, herhangi başka bir malzemenin ardına saklanmadan
görünür kılınmış. Çeliğin altyapısal amaçların yanı sıra mimari tasarım
öğesi olarak da kullanıldığı durumların bir diğer örneği de otoparkın
çatısındaki ana giriş kapısında yer alan çelik dikdörtgenler prizması. Okul
bahçesini aydınlatan elemanların bağlı bulunduğu direğin saklanmaya
ihtiyaç duyulmaksızın adeta altyapısal bir obelisk gibi görünür
bırakılması bu tercihlere bir diğer örnek. Söz konusu aydınlatma direği
ve otopark girişindeki soyut dikdörtgenler prizması gibi öğeler projenin
genel geometrisinde biçimsel bir dengenin sağlanmasına da yardımcı
oluyor.
Malzemenin yanı sıra renk kullanımındaki tercihler de, projede biçim
ve işlevi, mimari programın ipuçlarını verecek şekilde birleştiren bir
öğe olarak öne çıkıyor. ‘Taksi sarısı’ diye de bilinen ve genelde trafik
işaretleri ile kent içi çevre düzenlemelerinde sıkça karşılaşılan rengin,
otoparkın sahilden de görülebilen batı cephesinde kullanılması bu
açıdan önemli bir karar. Böylece, bir yandan mimari programın dışarıdan
fark edilebilmesi sağlanırken diğer yandan da yapının çevresinden
karakterli bir biçimde ayrışması söz konusu. Otoparkın yanı sıra, kapalı
spor salonunundaki aydınlatma ve duvar kaplama malzemesi tercihleri
sayesinde buradaki bazı iç mekanlara da sıcak bir sarı tonunun hakim
olduğu görülüyor. Projenin diğer kısımlarında da bir başka sıcak renk