Natura March - April 2011 | Page 54

Projeler/Projects: Mahallat tamamen bağlıydılar. ‘Bölgesel’ olanın bir binayı coğrafyası ve bağlamı ile ilişkilendirmekte işe yarar yönlerini seçip alıyorlardı. Görünüşte bu davranış modelinin dışında olanla ilgilenmiyorlardı. Buna rağmen pek çok örnekte bu yöresel mimariyle doğrudan deneyimlerinin, bu mimarilerin karakter ve tarzı konusunda onları iyice bilinçlendirdiğini ve bunun oranın halkı tarafından da gözlemlendiğini görebiliyoruz. Belli bir lokasyonun şekil ve inanışlarında köklenen mimariyi hissettirmek üzere ulusal stiller, zeki konumlandırmalar ve çeşitli formüller bulundu. Özellikle de yaygın ‘geleneksel’ yapı malzemeleri olan kereste, tuğla ve taş ile üretilen biçim ve tarzlar, yapıları hem içinde bulundukları coğrafyaya, hem de geleneksel kültürlerine bağlayan benzersiz, yerel formların kaynağıydı. Modernist pratiklere belli bir soyutlama düzeyinde dahil edilen bu arkitektonik sistemlerin, kaynaklarından uzaklaşıp, beton ve çelikten yapılmış olmaları, belli bir yere ait olarak hemen fark edilmelerini engellemiyordu. Japon kereste inşaatçılığı, Akdeniz kasabalarının morfolojileri, kırsal İskandinav tasarımı, yerel bölgelerin ruhunu yansıtmak üzere hem stil, hem de işlev açısından kullanılan yöresel sistemlerin bazılarıydı. GÜNCEL PRATİKLER Bugün 20. yüzyılın başlangıcında gündelik hayata yaygın olarak dahil olan yöresel mimariden üç nesil uzaktayız. Şimdilerde mimarlar bölgesel dinamiklere dayalı tasarımlar yaptıklarında, bu çoğunlukla eski yöresel eğilimlerle alakalı olmuyor. Mimarinin yeni, modern altyapıların oluşturulmasında önemli rol oynadığı daha büyük, küresel bir dünyayı dikkate aldığımızda yeni bir bölgesellik türünün ortaya çıktığını görüyoruz. Bu ‘global bölgeselcilik’ yerel olanın ekolojik ve toplumsal fayda sağlayan yönlerine odaklanıyor, ama daha sınırlı bir GERİ DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ TAŞLARIN ÇEŞİTLİLİĞİ, CEPHEDE GÜÇLÜ BİR DOKU OLUŞTURUYOR. A VARIETY OF RECYCLED STONES PRODUCE A VIBRANT TEXTURE ON THE FAÇADE. can see that their direct experiences with these regional and vernacular architecture made them highly aware of the character and style of these architectures and how this could be seen as such by local residents. National styles, genius locii, the poetry of place, various formula were found to evoke architecture strongly grounded in the forms and beliefs of a particular location. Especially in the shapes and styles produced from construction in timber, brick and stone, the common “traditional” building materials, were the source of unique and localized forms that connected buildings to both their geographies and their traditional cultures. Subsumed within their modernist practices, at a level of abstraction once removed from their sources, these architectonic systems were recognizable as being from a particular place even if they were built in concrete and steel. Japanese timber construction, Mediterranean town morphologies, rural Scandinavian design, were but some of the few vernacular systems that were used functionally and subtly stylistically to evoke the spirit of local places and regions. CONTEMPORARY PRACTICES Today, we are now three generations removed from the widespread presence of vernacular architecture in everyday life found in the early 20th century. Currently, when architects produce designs based on regional dynamics, it is most often not related to these older vernacular and regional tendencies. Taking into account 52 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2011 MAHALLAT.indd 4 4/11/11 6:21 PM