Moment-Expo 135 - WEB - TR MOMENT 135 - WEB - TR | Page 43

ENDÜSTRIYEL OTOMASYON SANAYICILERI DERNEĞI dünyanın en gelişmiş ülkele- rine 20 milyar dolara yakın ihracat yapıyor. Ancak beni asıl şaşırtan, hayal kırıklığına uğratan ve biraz da kızdıran bir konu var: Bu güzel geliş- meler medyamızda nerdeyse hiç yazılmıyor ve kamuoyuna anlatılmıyor. Örneğin, 5G teknolojisi için gerekli olan kodlamayı bularak cep tele- fonunda teknolojinin geliş- mesinin önünü açan, Çin’de imparatorlara uygulanan bir törenle ödül verilen Prof. Erdal Arıkan’ın bu başarılarını İnternetteki birkaç videodan öğrenebiliyoruz. Yine, ilk insansız hava araçlarını başa- rıyla üreterek bizi dışa bağım- lılıktan kurtaran iki kardeşin hikâyesini kimse bilmiyor. Yüzde 100 yerli markamız olan Beko’nun İngiltere’de beyaz eşya pazar lideri olduğunu kaçımız biliyoruz? Bursa’da 3D metal yazıcı, lazer tüpü ve yerli tramvay imal edildiğini halkımızın kaçı biliyor? Üniversitede olan güzel gelişmelerden kaçımızın haberi var? Bu başarılardan, güzel gelişmelerden, ilerle- melerden kamuoyu haberdar olamadığı için de sanayi-ü- niversite iş birliği sadece konuşuluyor, uygulanamıyor! Bu güzel gelişmeler çok uzun bir liste haline getirilebilir elbette. Eminim ki, siz de bir çırpıda bu tür örnekleri saymaya başlayabilir, aslında bir kıvanç tablosu olan listeyi çok ama çok uzatabilirsiniz. Hatırladığım tek olumlu haber örneği, sevgili hocamız Prof. Aziz Sancar’ın Nobel Ödülü kazanması sırasında hakkı verilerek yapılan haberler- di. Uzun zamandır tanıklık ettiğim bir başka olgu ise “Türkiye’de güzel şeyler yapı- labileceğine olan inancın az, yabancı hayranlığının biraz fazla olmasıdır.” Türkiye’de iyi ve kaliteli üretim olmasa, yüzlerce Türk makine üreticisi nasıl olur da 20 milyar dolara yakın ihracat yapabilir, hem de gelişmiş olan ülkelere? Geçmişte, Finlandiya’nın başarı öyküsünü anlatan bir makaleyi okuduğumda, başarıda iki noktanın önemi vurgulanıyordu. İlki nitelikli eğitim, ikincisiyse insanların birbirine olan güveniydi. Eğitim konusunun daha çok devlet tarafından ele alınma- sı gerektiğine inanıyorum. Eğitim, benim uzmanlık ala- nıma girmiyor ancak devletin yetkin uzmanları tüm sektör- lerden fikir alarak ve başarılı olan tüm modelleri incele- yerek bize özgü bir modeli ortaya çıkartabilir. Ben, sa- dece yaşadığım ve yakından inceleme fırsatını bulduğum modeller hakkında yorum yapabilirim. Türkiye’de geçen 38 yıl içinde yüzlerce mühen- dis ve teknik insanın teknik eğitimine katkıda bulundum. Onlar da Türkiye’nin geliş- mesi için çalışıyorlar. Güven konusunda ise çok şaşırtıcı bir bilgi paylaşılmıştı, okuduğum makalede: Finlandiyalıların yüzde 94’ü birbirine güveni- yor, biliyor muydunuz? Yine okuduğum bir başka yazıda ise Türkiye’de birbirine güven oranının maalesef yüzde 6 olduğu söyleniyordu. Bu ra- kamın doğruluğu tartışılabilir olsa da, gözlemlerim, doğru- luk payının yüksek olduğunu bana söylüyor. Ben, birbirimi- ze güven aşılamak konusunda ana görevin tüm sivil topluma düştüğüne inanıyorum. Tek elden, profesyonel bir kadro- nun hazırladığı bir toplumsal eğitim kampanyasıyla bu ko- nunun ele alınması, etkin yön- temlerle birbirimize olan gü- venin arttırılması gerektiğine yürekten inanıyorum. Yoğun olarak temasta olduğum Avrupa ülkelerinde gördüğüm gerçek, “tatlı milliyetçiliğin” geçerli olduğudur. Samimi ol- duklarım açık açık bu konuyu saklamadan söylüyor: “Şartlar benzer olduğunda önce kendi ülkemdeki üreticiden, sonra Avrupa ülkelerinden; olmazsa diğerlerinden alırız” diyorlar. Biz niçin, neden farklı davra- nalım? Ben bu nedenle, başta MAKFED olmak üzere, tüm STK’lara Türkiye’de güven olgusunun tek elden oluş- turulmasına yönelik yoğun toplumsal eğitici kampanya- ların hazırlanmasına katkıda bulunmalarını arz ediyorum. Almanya’da yaşadığım dokuz yılda her yıl bir tema seçilerek toplumsal eğitici kampanyalar yürütülüyor- du. Bu kampanyaların çok başarılı sonuçlar verdiğine de tanıklık ettim. Umarım benzer çalışmaları bizler de yapar, başarılı olur ve şahlanma yolunda meyveleri en kısa zamanda toplarız. Sektörünüzün insan kaynakları için neler söyleyebilirsiniz? Bence tek çözüm, mesleki eğitime ağırlık verilmesi ve üniversite eğitiminin planlı olarak daha sınırlandırılması- dır. Hemen hemen tüm teknik elemanlar çalıştıkları iş yer- lerinde eğitim alıyor. Umarım meslek liseleri çoğalır ve nitelikli eleman yetiştirilmesi- ne katkıda bulunulur. Türk sanayicilerinin sivil toplum kuruluşlarına yaklaşımı ve bu yapılar içinde görev alma kabiliyetleri/istekleri için neler söyleyebilirsiniz? Sektörel olarak ele alın- dığında, sanayicilerimizin sivil toplum kuruluşlarında çalışma isteğinin olduğunu görüyorum. Ancak yöne- timde olmayan kuruluşların da yapıcı fikir ve eylemlerle yönetim kurullarına des- tekte bulunmasında yarar olduğunu düşünüyorum. Ayrı derneklerin birbirleriyle olan ilişkilerini geliştirmek için yöntemler bulunmalı. Örneğin biz, önümüzdeki dönem AKDER ile ortak yönetim kurulu toplantısı yapmak için bir karar aldık. HASAN BASRİ KAYAKIRAN KİMDİR? • Avusturya Lisesinden sonra 1978’de Almanya Karlsruhe Teknik Üniversitesi Elektroteknik Fakültesinden mezun olan Hasan Basri Kayakıran, üç yıl Almanya’da çalıştıktan sonra Türkiye’ye döndü. • Siemens, BBC/ABB gibi küresel şirketlerde çalıştıktan sonra 1989’da tahrik otomasyonu üzerinde çalışmak için Elsim şirketini eşi Dr. Mücella Kayakıran ile kuran Hasan Basri Kayakıran, • 2005’te patentli, farklı bir motor fiziğiyle çalışan senkron tork motorunu Türkiye’de imal etme kararı aldı ve tüm Ar-Ge çalışmalarını Türk mühendisleriyle yaparak bugün 14 bin Nm’ye kadar tork sağlayan motorlar üretmeye başladı. 41 • AĞUSTOS 2019