Mayıs 2019 mayıs2019 | Page 51

Barkçin, fıkıh kelimesinin İslâm hukuku ile eş anlamlı olduğunu ve: İslâm’ın kişisel ve sosyal hayata dair pratik hükümlerini inceleyen bir ilim dalı olarak anlarız.. Oysa fıkıh, “bir şeyi iyi kavramak, anlayışlı olmak, bilmek demektir.” der. Barkçin, “fıkıhın bu açıdan bakıldığında ilimden farklı olduğunu, ilim nasıl olursa olsun bilmek, fıkıh ise işin esasını, künhünü kavramak, inceden inceye bilmek demektir” diyerek fıkhın aslında salt ilimden de yüksek olduğunu ya da fıkhın daha seçkin bir yerde olduğunu ifâde eder. “Fıkıh kelimesi, yukarıda zikrettiğimiz âyetteki anlamı üzerine Kur’an-ı Kerim’de yirmi yerde geçer. Bugün bizim anladığımız şekilde “hukuk” olarak Kur’an’da geçmez. ” Tam bu cümleyi okuduğumda hadis-i şeriflerde geçen “...... fakih kılar” yüklemli hadisler gelmişti zihnime… Ki az sabretseymişim Barkçin de bunu söyleyecekmiş zaten… Sonra yine Peygamberimiz’in(a.s) bazı sahabeler için ettiği “O’nu dinde fakih kıl!” şeklindeki duâlarında geçen “fakih kıl” ifâdesi de hep “anlayışlı kıl” olarak geçmiştir… Fıkhın, yani anlayışlı kılınmanın, idrâkin bir sonraki safhası ise ahlâktır Dr. Barkçin’e göre… Der ki: “Fıkıh yerli yerine oturunca, sadece davranış kalıpları olarak görülen “ahlâk” da aslî anlamına kavuşacaktır; yani her şeyde Tanrı ile olma, bilme ve kılma. Bu açıdan siyaset gibi, ticaret gibi mesela müziğin de, resmin de, mimarinin de, şiirin de bir ahlâk alanı olduğu bilinecektir, yani fıkhedilecektir.” Fıkıh yerli yerine gelince, inanan insan sadece eserlerini değil, kendini de tamlayacak, birleyecektir. Ruhu ile nefsi, bedeni ile canı, imanı ile ameli, ilmi ile eylemi birleştirecektir. Kalbiyle fıkhetmeyi bilen insan, (...) yeni bir medeniyetin kurucusu olacaktır” Sonsöz Bu yazımızda Türkiye’mizin yaşayan bir münevveri olan Dr. Savaş Şafak Barkçin’in “Kalbin Aklı” kitabına ismini veren makalesi üzerine birkaç şey yazmaya çalıştık. Ez-cümle; Dr. Barkçin, günümüz popüler aydın (!) kimliğinden fersah fersah uzakta bir İslâm münevveridir. Olma/bilme/kılma eylemleri ile “kendimiz olacağımızı” söyler. Günümüzde ilahiyat fakültesi öğretim üyesi haricinde “kendisi olmayı” itikada dayandıran kaç akademisyen vardır ki? İşte Dr. Barkçin bunlardan birisidir. Yine onun “olma” eylemlerinin bir şubesini de tasavvuf oluşturur. Tasavvufsuz “olma” olmaz, ona göre… Her dâim İslâm medeniyetini savunur. Batı’nın tek dişi kalmış canavarlığının karşısında her şeyi ile mücehhez bir Doğu&İslam kültürü ve medeniyeti ortaya koyar. Biz kendisinin takipçisi olmaya ve ileriki sayılarımızda ise başka makâlelerini anlatmaya devam edeceğiz biiznillah... 51