Toprak kimleri almadı ki koynuna? Kimler geldi kimler
geçti bu dünyadan. Dünyanın hakimi Fatihler,
Kanuniler, Abdulhamitler… Acaba Azrail (as) şahsiyet-
i ali zatların ruhlarını nasıl kabzetmiştir? İnsanın aklını
kurcalayan naif sorulardan biri halini almış ki bu sual
Fatih Sultan Mehmet Han’ın ölüm nedeni dahi son
yıllarda acabalar bırakmaya başlamıştır. Bir sefer
esnasında gut hastalığından emanetini emanetçiye
teslim eden Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Beyazıd’ın
elleriyle zehirlediği iddiaları kol gezmektedir. Bu
iddiaları ortaya atan tarihçi ise Babinger’dir. Babinger,
Aşıkpaşazade’nin manzum olarak yazdığı bir şiirine
istinaden zehirlendiğini düşünmektedir.
Belki haklıdır yahut değildir bunu bilmemize imkan yoktur. Lakin şiir bir tarihçiye yol
gösterir ama vesika hükmünde muamele etmek gülünç bir durumdur. Bu durum şiirin
özelliklerinin göz ardı edildiğinin bir göstergesidir. Meşhur Tarihçi Kemalpaşazade şöyle
anlatmaktadır Fatih Sultan Mehmed’in vefat nedenini: ‘’Amma dest-i takdir pençe-i tedbirin
bozmuş ve ayak zahmetiyle huzurun uçmuştur; ol sebepten uzak yere azm edemezdi. Nikris
zahmeti ki atalardan intikal eden bir hastalıktı. Son demlerinde kendisin ciddi olarak
rahatsız kılmağa başlamıştır.” Evet, Kemalpaşazade’nin de anlattığı üzre niksir yani gut
hastalığıyla baş etmeye çalışmaktaydı Fatih Sultan Han Hazretleri. Her ne şekilde olursa
olsun Fatih Sultan Mehmed Han 30 yıllık saltanatının ardından 3 Mayıs 1481 Perşembe
günü ruhunu teslim etmiştir. Solakzade şöyle tarih düşmüştür vefatı üzerine:
“ölmedi Şah Mehemmed İbn Murad
Belki bağ-ı cinane kıldı seyr
İşi hayr olduğu için halka
Oldu tarih ana ‘’dua-i hayr’’ (886/ 1481)”
Ölüm hepimizin yakasına gül olacak bir gün. Ya ölümümüz hayırla anılacak yahut adımızı
anlaya dahi imtina etmeyecek insanlar. Ölümünden tam 538 yıl sonra dahi adı anılıyorsa
zat-ı alilerin hayırsızlık terennüm etmek zannedersem edep sınırlarını aşmak olacaktır. Fatih
Sultan Mehmed Han diyince zihnimde canlanan bir cümle var:
“Efendimiz (sav)’in hadisi şeriflerine nail olacak bir yaşam süren bir insan bir çiçeği
göğsünde taşısa o çiçek toprağa ihtiyaç duymadan ömrünü idame ettirir. Vallahi bu
sözlerimde mübalağa yoktur.”
32