Mayıs 2019 mayıs2019 | Page 24

Saydığımız ya da saymadığımız nice vakitleri yaşayabiliriz aslında bu mübarek ayda. Çünkü Ramazan bereketi denilen şey tam da bu değil mi; az zannettiğin çok olur, bitti dediğin yeniden başlar, yetmez bildiğin yeter de artar bu ayda. Sen yeter ki Ramazan’ın bereketinden mahrum bıraktırma kendini. Geldi Mah-ı Ramazan’ım, Şad olup sevindi canım. Diye söylemek nasip olduğunda dillere, gönüllere nasip olanı yaşamak Ramazanı layığıyla yaşamaya götürür insanı. İşte bu yaşayışla mahrum kalmayız Ramazan’ın bereketinden ve maneviyatından. Her gönül sahibi, gönlünün gidişatını bilir ve ona göre yol alır hayatta. Kimi gönüller affedilmeyi, bereketlenmeyi, sabretmeyi, kavuşmayı, istemeyi, beklemeyi, iman etmeyi, sevmeyi vs. niyaz eder, niyazı ölçüsünde de yolunu seçer. İşte Ramazan odur ki, yolların en temizine, engelsizine, kısasına ulaştırır insanı. Yeter ki insan, eylemesini bilsin Ramazan’da; hamd eylemek, yardım eylemek, dua eylemek, sabır eylemek… bildiklerinden ve yaptıklarından olsun. Ki Ramazanın maneviyatı sarsın gönlümüzü, ruhumuzu, hanemizi, yolumuzu. "Ya Rabbi! Recep ve Şaban'ı bize mübarek eyle ve bizi Ramazan'a ulaştır." Duasıyla bekliyoruz 11 Ayın Sultanını. Sahur ve iftarın manevi coşkunluğunu, nefisleri terbiye etmeyi, kılınan teravih namazlarının huşusunu, verilecek sadaka ve fitrelerin hayrını bekliyoruz. En çok da Kuran-ı Kerim’i hatmetmeyi bekliyoruz, Onun indirilişinin başladığı bu ayda, Onun şükrünü eda edercesine. Nice manevi güzellikleri barındırıyor içinde Ramazan! Bizim yapmamız gereken, o güzellikleri kendimize mihmandar etmektir. Gelişiyle bizi sevindiren kutlu misafiri, o giderken bizden memnun bırakmaktır böylece. “Nerede o eski Ramazanlar!” sitemini ettirmeden yaşamaktır Ramazan’ı. Mesela eskiden, –Osmanlı’da- Ramazan boyunca iftar vakitlerinde evlerin kapıları açık tutulur, böylece yolda kalan ve ihtiyacı olan herkes istediği eve girerek iftar sofrasına dâhil olurdu. Bunun için tanıdık olmaya gerek yoktu ve iftar için gelenin kim olduğu da sorulmazdı. Bizlere uzak(!) olan bir gelenek öyle değil mi? Bir düşünelim: Hangimiz, evimizin kapısını açık tutup geleni sorgusuz sualsiz buyur ederiz soframıza? Osmanlı’nın bazı gelenekleri ulaşmadı maalesef bugüne. Birtakım gelenekler ne yazık ki geçmişte; kendi güzelliğiyle birlikte geçmişin güzelliğinde kaldı. Evet, böyle olan güzelliklerin sayısı çok fazla lakin güzel kalabildiğimiz ölçüde güzellikleri sürdürmek de kârdır hem ömrümüze hem de ahiretimize. 24