sevi’ye gelenler
Bugüne kadar tasavvuf tarihinden şahsiyetlerin hayatlarını
romanlaştıran bir yazar olarak tanıdı sizi okuyucular, sizi
bugünde yaşayan karakterlere yönelten ne oldu?
Günümüz insanı, anlık yaşarken kendisinin akıl tutulması ardından da duygu vurgunu
yediğinin farkında değil. Oysa acılar uyandırmalıydı onu kör uykulardan. Kendisinin içinde
olmadığı bir hayatı yaşıyor ve yönsüz bir arayışının içinde kıvranıyor. İnsanlık tarihinde
şimdiye kadar hiç olmadığı derinlikte bir yalnızlığı yaşıyor. Üstelik modern adı verilen bir
dönemde, üstüne üstelik en kalabalık bir ortamda. Yüreğine küs bir insanı kendisine
hatırlatacak ve onu içsel yolculuğa çıkaracak tek çare: Tasavvuf.
Tasavvuf birçok insanın içine girip, yaşamak istediği bir
arayış. Fakat, tam olarak tasavvufun anlamını bilemiyoruz
sanki. Hepimizin dilinin döndüğü kadar anlatabildiği,
yaşayabildiği ve hala hangi kapısından gireceğini bilemediği
bir dünya... Tasavvuf bildiğimiz ya da bilmediğimiz ne
aslında?
Tasavvuf davranıştır. Her bir zamana uygun davranış. Her bir yere uygun davranış.
Her bir duruma uygun davranış. Sufilik, kafandakileri –hayali, gerçeği, ön kabulleri,
koşullandırmayı- bir kenara bırakıp olabileceklerle yüzleşmektir.
Tasavvuf insanı insanda bulma ve iç huzura erme kapısı. Kapıya gelen kim?
Hiç kimse. O halde aydına düşen sadece kendi önünü değil insanların önlerini aydınlatmak
ki yön bilinsin. Ben de kitaplarımla ışık demeti sunmaya çalışıyorum. Tasavvuf dün ile
bugün arasındaki zaman tünelindeki ümit feneridir. “Dün dünle gitti cancağazım bugün
yeni şeyler söylemek lazım” diyen Hz. Mevlana bu sözünü sosyal duyarlılığın ümit sesini
dünden bugüne taşımak manasında söylemiştir. Güzelliği bugüne de taşıyorsan sen
“Zamanın Er’isin” demektir. Mademki kaybolmuşluk içindeyiz hani arayışın “Beni bul!”
sesi? İşte bu ses tasavvuftur.
30