Martı Eylül 2014 Sayı 44 | Page 30

sevi’ye gelenler Bugüne kadar tasavvuf tarihinden şahsiyetlerin hayatlarını romanlaştıran bir yazar olarak tanıdı sizi okuyucular, sizi bugünde yaşayan karakterlere yönelten ne oldu? Günümüz insanı, anlık yaşarken kendisinin akıl tutulması ardından da duygu vurgunu yediğinin farkında değil. Oysa acılar uyandırmalıydı onu kör uykulardan. Kendisinin içinde olmadığı bir hayatı yaşıyor ve yönsüz bir arayışının içinde kıvranıyor. İnsanlık tarihinde şimdiye kadar hiç olmadığı derinlikte bir yalnızlığı yaşıyor. Üstelik modern adı verilen bir dönemde, üstüne üstelik en kalabalık bir ortamda. Yüreğine küs bir insanı kendisine hatırlatacak ve onu içsel yolculuğa çıkaracak tek çare: Tasavvuf. Tasavvuf birçok insanın içine girip, yaşamak istediği bir arayış. Fakat, tam olarak tasavvufun anlamını bilemiyoruz sanki. Hepimizin dilinin döndüğü kadar anlatabildiği, yaşayabildiği ve hala hangi kapısından gireceğini bilemediği bir dünya... Tasavvuf bildiğimiz ya da bilmediğimiz ne aslında? Tasavvuf davranıştır. Her bir zamana uygun davranış. Her bir yere uygun davranış. Her bir duruma uygun davranış. Sufilik, kafandakileri –hayali, gerçeği, ön kabulleri, koşullandırmayı- bir kenara bırakıp olabileceklerle yüzleşmektir. Tasavvuf insanı insanda bulma ve iç huzura erme kapısı. Kapıya gelen kim? Hiç kimse. O halde aydına düşen sadece kendi önünü değil insanların önlerini aydınlatmak ki yön bilinsin. Ben de kitaplarımla ışık demeti sunmaya çalışıyorum. Tasavvuf dün ile bugün arasındaki zaman tünelindeki ümit feneridir. “Dün dünle gitti cancağazım bugün yeni şeyler söylemek lazım” diyen Hz. Mevlana bu sözünü sosyal duyarlılığın ümit sesini dünden bugüne taşımak manasında söylemiştir. Güzelliği bugüne de taşıyorsan sen “Zamanın Er’isin” demektir. Mademki kaybolmuşluk içindeyiz hani arayışın “Beni bul!” sesi? İşte bu ses tasavvuftur. 30